Güncel

18 MAYIS | Sempozyum: “50 Yıldır Sönmeyen Meşale! İbrahim Kaypakkaya’yı Yeniden Düşünmek”

Partizan ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 50. yılında Beyoğlu'nda bulunan Taksim Hill Otel'de bir sempozyum düzenledi.

Sempozyumun düzenlendiği salona, “İbrahim’in izinde umut örgütlü mücadelede” yazılı pankart asıldı, Devrimci Parti, KÖZ gibi kurumlar  ve çok sayıda kişi katıldı.

Sempozyum, İbrahim Kaypakkaya, Dörtler ve Haki Karer şahsında devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından başladı.

Açılış konuşmasında, “Kaypakkaya’nın gerçekleri korkusuzca görme ve örgütleme kararlılığı, görünenle yetinme eğiliminin güçlü olduğu günümüz devrimciliğine ilham kaynağı olarak her gün belirginleşiyor. Diğer yandan halk arasındaki çelişkilerin, halkla sistem arasındaki çelişkilerin, halkla devrimci özneler arasındaki çelişkilerin bulanıklaştırılmasına neden olan çizgi ve görüşlerinin etkisi de her geçen gün artıyor. Bunun türlü tezahürü ile güncel politikada karşı karşıya kalıyoruz. Kaypakkaya, döneminin devrimcilerden tam da bu noktalarda ortaya koyduğu berraklıkla ayrışmaktadır. Kaypakkaya’nın devrimci eyleminin Türkiye ve sınırların ötesinde devam etmesinin nedeni budur” denildi.

“Hazineyi, İbrahim Kaypakkaya’nın yolunda aramalıyız”

Sempozyum ilk oturumu yazar Hakkı Özdal‘ın konuşması ile başladı. Özdal, güncel politik atmosfere dair vurgular yaprak, “bütün politik çalışmanın seçime endekslenmiş” olmasına vurgu yaptı.

Özdal, “Günümüzde kaybettiğimiz ruhu, atmosferi Kaypakkaya’da, onun teorisinde aramak gerekiyor. Mahir ve Deniz’de de aramalıyız ancak İbrahim’i onlardan ayıran şey; kuramı ile pratiğinin hayat bulmasıdır. Örnek verirsek, mesela 300 öğrenciyi otobüslerle Değirmendere köylülerinin toprak işgaline götürüyor. Bu anektot bize onun halkla, öğrenci ile, köylüler ile içiçe ve oradan teorisini oluşturduğunu gösteriyor” dedi.

Özdal konuşmasının devamında 27 Mayıs dönemini hatırlatarak, “Bu politik atmosferde İbrahim Kaypakkaya artan grevlerin, işçi eylemlerinin, okul boykotların içinde buluyor birçok şeyi. Nesnel koşullar içinde, devrim mücadelesini arıyor. Sosyal gelişme halkın gelişen bağrında büyüyor ve bütün bu kesimlerde gelişme ile ortaya çıkıyor” dedi.

Özdal sözlerini “Biz ne yapmalıyız? Hazineyi nerede aramalıyız? Hazineyi, İbrahim Kaypakkaya’nın yolunda aramalıyız. İbrahim Kaypakkaya, katledilmeseydi Türkiye’de sosyalizm çok yol kat edebilirdi. 12 Mart bu koşulları engellemek için ortaya çıktı.  Kaypakkaya, Türkiye’nin bütün işçilerine, gençliğine bırakılan bir mirastır. Seçim sonuçları ne olursa olsun, ikinci turda yüzde 60 da olsa biz yine bu ülkede olacağız. Kaypakkaya’nın yaptığını yapmalıyız. Köylere gitmeliyiz, fabrikalara gitmeliyiz. Kaypakkaya bu yolda her zaman başvuracağımız önderimiz” şeklinde sonlandırdı.

“Solun bazı kesimleri Kemalizm’i metot edinmiş durumda”

Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan konuşmasına tarihi kimi hatırlatmalar yaparak başladı ve İbrahim Kaypakkaya’nın bu dönem içinde ortaya çıktığını vurguladı. Estukyan, “Bugün siyaset, siyaset bezirgânlığı tarafından yapılıyor, seçim üzerine sadece Sinan Ogan o tarafta mı bu tarafta mı diye tartışılıyor. Bunun ne kadar bizimle ilgili olduğu düşünün. Bizi bir şeye mecbur bırakıyorlar” dedi.

Estukyan konuşmasının devamında “Ölümünün 50. yılında İbrahim Kaypakkaya’yı anmak hepimize büyük sorumluluklar yüklemektedir. Kaypakkaya, benimsediği çizgiye gelene kadar pek çok saf değiştirdi.  TİP, Kemalist bir parti özelliği gösteriyordu. İttihatçı bir geleneği meşrulaştıran bir hattaydı. İbrahim Kaypakkaya, en önemli mücadeleyi Kemalizm ile yaptı. Bugüne kadar yapılmayan bir şeydi. Bugün hala solun bazı kesimleri, kurtuluş savaşı vb. yalanlar üzerine kurulu bir hareketi savunuyorlar. Kemalizm’i, bir model haline getiriyorlar. Deniz Gezmiş de, Mahir Çayan da, İbrahim Kaypakkaya da hepsi bizim kahramanımızdır. Hepsi inançlarının bedelini hayatlarıyla ödediler. Hepsi toplumlarına daha fazlasını verebilmek için mücadele ettiler. Bugün geldiğimiz noktada onların yokluğunda, nasıl çorak bir iklimde yaşadığımıza tanık oluyoruz” dedi ve sözlerini “Kaypakkaya’nın bıraktığı geleneğin sorumluluğu oldukça ağır. Biz bu sorumluluktan oldukça uzağız. Biz ancak ‘ah vah’ diyoruz. Oysa söyleyecek birçok sözümüz olması gerekiyor” şeklinde sonlandırdı.

“Kaypakkaya’da unutulan ve gizli kalan yerlere bakalım”

Bir sonraki konuşmacı olan Mukaddes Erdoğdu ÇelikKaypakkaya ilk olarak anti-emperyalizm, anti-faşizm ile anti-kapitalizm ile başlayıp, öğrenci gençlik içinde buluyor kendini. 68 gençlik hareketleri, aydın hareketinden sonra 71’e geldiğimizde işçi hareketi, köylü hareketi içinde yer alır. Proleter devrimcilik arayışındadır. Marks ve Lenin’i inceleyerek, Ne Yapmalı’dan öğrenerek, legal alandan kitle içinde proleter devrimciliği inşa ederek, parti çalışması ile yoluna devam eder” dedi.

Devamında “Kaypakkaya’nın katledilmesi bir devrimci önderliğin yok edilmesidir, tıpkı Mustafa Suphi’nin katledilmesi gibi. Yani devlet tarafından katledilen son halkadır” şeklinde konuştu.

“Yeni bir devrimci çıkış örgütlememiz gerekiyor!”

Sempozyumda son konuşma SMF adına Mahir Gürz tarafından yapıldı. Gürz, İbrahim Kaypakkaya’nın bu topraklarda Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in, evrensel ideolojik, teorik bütünlüğünü ve hattını somutlaştırdığını söyledi ve “Kaypakkaya, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşadığı tarihsel koşullar itibari ile ortaya koyduğu ideolojik, siyasal teorik, pratik hattıyla bu topraklarda Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in, evrensel ideolojik, teorik bütünlüğünü ve hattını somutlaştıran, ete kemiğe büründüren ve Mustafa Suphi, TKP’sinden sonra adeta kötürüm haline getirilen devrim ve komünizm mücadelesinin perspektifini, teorisini ve pratiğini yeniden ayakları üzerine diken komünist bir önderdir. Kaypakkaya’nın teorisini, siyasal hattını, programını, strateji ve temel taktiklerini, somut koşulların somut tahliline dayanan bütünlüklü analizleri hem o dönemde hem de o günden bugüne evrilen, değişen ekonomik, toplumsal ve sosyal koşullara uygun biçimde bugün hala güncelliğini ve doğruluğunu yakıcı bir şekilde korumaktadır. Kaypakkaya’yı hem Suphi TKP’si ve hem de 71 devrimci çıkışından daha ileri bir boyutta anlamlandıran, özgün kılan ve nitelik anlamında o düzeyin ilerisinde bir temsiliyete, bir niteliğe, bir çizgiye evrilten esas mesele ideolojik ve teorik hattıdır” dedi.

Gürz sözlerine şöyle devam etti; “Komünist hareketin bir kriz içerisinde olduğunu çok açıkça belirtmek gerekiyor. Coğrafyamız devrimci ve komünist hareketinin bütün bölükleri de enternasyonal anlamda devrimci ve komünist hareketin yaşadığı siyasal kriz halinin bütün ağır sancılarını yaşıyor. Dolayısıyla bu dönemin stratejik görevlerinden birinin geçmiş bütün enternasyonal deneyimler, birikimler ve kazanımların muhasebesi, tecrübesi ve devrimci eleştirisi üzerinden yeni bir komünist enternasyonalin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla biz de bu krizi aşmamızın ve yeniden devrim hareketini, komünist hareketi maddi bir güç haline getirmenin, yeniden örgütlemenin ve yeniden bir devrimci çıkış yaratmanın ideolojik, teorik hattının, silahının, metodunun tam da Kaypakkaya’nın ideolojik mahiyetinde, Kaypakkaya’nın metodolojisinde ve Kaypakkaya’nın sürekli durmaksızın devrimin güncelliğini arayan ve devrimin teorik, pratik ve diyalektik bütünlüğünü merkeze koyan ideolojik çizgisiyle aşılabiliriz. Devrimci bir eleştiri ile kendimizle hesaplaşmak zorundayız. Yeni bir devrimci çıkış örgütlememiz gerekiyor.”

Sempozyumun 1. bölümü soru-cevap bölümü ile sona erdi.

“Kaypakkaya politika ve pratiğimize de ışık tutabilmektedir”

İkinci oturumda “50 Yıl Sonra Kaypakkaya Hala Güncel mi” başlığından doğru ilk sunumu gerçekleştiren tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, “Kaypakkaya’nın güncelliğini tartışıyorsak, seçim vesilesiyle yeniden düşünmek ve ‘Doğru bir yerden yaklaşıyor muyuz?’u sormamız lazım” dedi.

“Eğer Kaypakkaya yaşıyor olsaydı, aynı coşkuyu ile ‘Bugün ne yapardı?’ sorusunu sorarak, onun güncelliğini tartışabiliriz” diyen Aydın, “İbrahim Kaypakkaya için yapılan anmalarda  sıklıkla vurgu yapıldığı gibi önemli katkılar sunmuştur. Ben Kaypakkaya’yı ‘Yeniden Düşünmek” başlığında O’nun doğrudan Kürt meselesi ve Kemalizm’in analizlerinin yanında devletin yapısının analizini değerlendirmek istiyorum. Kaypakkaya analizlerine; Osmanlı’dan başlayarak, İttihat Terakki’nin, cumhuriyet dönemine uzanan dönemlerini incelemiştir” ifadelerini kaydeden Aydın, “Kaypakkaya’nın devlet tahlilini genç yaşına rağmen kimsenin yapmadığı şekilde analiz etmesi oldukça değerlidir. Kürt meselesinde, devleti devlet yapan asimilasyon politikasını öne çıkarması ve ulusal sorunda ‘hak’ söylemi ile birlikte, çok önemli analizler sunmuştur. Kaypakkaya döneminde çok kıymetlidir ancak günümüzde açığa çıkan krizlere baktığımızda daha sorgulayıcı yaklaşmamız gerekiyor” şeklinde sözler kaydetti.

“O dönemdeki anlamlı kopuş, bugün aynı anlamı taşıyor mu?” diyen Aydın, “Bugün mevcut krizler içinde, mevcut gerçeklik üzerinden nasıl bir birlikte konumlanış gerekiyor? Esas olarak geniş kesimlerin”  bir araya gelişini savunmamız gerekiyor” diyerek ilk oturumda SMF’nin Kaypakkaya geleneğinin birliğinin gerekli olduğuna dair fikrine, birliğin bununla sınırlı tutulmasına katılmadığını dile getirdi.

Aydın, “‘Bugün problemin hangi devrim strateji ile yürüyeceğiz değil de, kitleleri nasıl hangi yolla bir araya getireceğiz’ bu  önemlidir.  Eğer bunu yaparsak yani ‘Sosyalist ne diyor’ diye düşündürtmeksek, beklentiyi karşılamayız. Onun gerekten 21 yaşında o kavgalı günlerde yapabildiğini, devrime yürümesini bugün yapamıyoruz. Başaramadığımız şeyden doğru nereden bakmalıyız o durumda ‘bugün nereden doğru saflaşmalıyız’. Kaypakkaya’nın güncelliğini tartışıyorsak,  bu sorularına yanıt vermemiz gerekiyor. Yani ‘Doğru bir yerden yaklaşıyor muyuz?’ bunun üzerinden yeniden düşünmeyi beraberinde getiriyor. Kürt meselesinde dediklerime bir şey daha ekleyeyim. Kaypakkaya’nın Kürt meselesinde olağanüstü analizi, vizyonu kendi gelişimi kurduğumuz hareketi aşıyorsa bizim bunu dikkate almamız gerekiyor. Bu eksikliği giderme meselesi önümüzde duruyor” dedi.

“O Türkiye komünist hareketine önemli katkılar sunmuştur”

Yazar Kerem Yıldırım konuşmasında, “Ben esas olarak Kaypakkaya’nın ruhunu doğru buluyorum ve ondan etkileniyorum. Kaypakkaya’nın teorisi esas olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi’nden şekillenmiştir ve çok iyi bir şekilde anlamıştır. Kaypakkaya’nın aslında döneminde CHP’nin solundan kopmuştur ve egemen ideoloji ile arasına çok kalın bir set çekmiştir. Kaypakkaya’nın bir tercih yapmıştır” sözlerini kaydetti.

Yıldırım, “Orta-küçük burjuva ile devrim mi, proleter bir devrimcilik mi? Gerçekten kahramanın kitleler olduğunu kanıtlamış bir komünist önderdir” ifadelerle konuşmasına devam etti.

Yıldırım’ın konuşması,  “Kürt meselesindeki analizi de sınıf  bakış açısıyla oluşmuştur. Kaypakkaya söylediğini yapmış bir devrimcidir, bunu Halk Savaşı’nda ortaya koyduğu pratikte de göstermiştir. Bütün ölçeği hâkim sınıftan kopma, kendi gücüne dayanma kurmuştur. O Türkiye komünist hareketine önemli katkılar sunmuştur. Seçim için Kaypakkaya konfor alanından çıkmamıştır.” şeklinde kaydetti.

Yıldırım, konuşmasında Büyük Proleter Kültür Devrimi sürecine genişçe değinerek bu dönemin özgünlüğünü Başkan Mao’nun mücadelesini anlatarak bugün o dönemdeki ideolojik-politik mücadelenin sürdürülmesi gerektiğini söyledi.

“Kaypakkaya’nın güncelliği için O’nun sınıf düşmanlarının saldırılarına bakarak görebiliriz” 

Partizan temsilcisi Toğay Okay, konuşmasına “Kaypakkaya’da bütünlük bir form var. O sadece Kemalizm ve Kürt meselesinde değil komünist bir toplum inşa etme perspektifi ile hareket etmiştir. Kaypakkaya’da sürekli araştırma inceleme ve sürekli hesaplaşma yani kendi ile de hesaplaşma vardır. Onu komünist yapan esas yanı olan budur ve aynı zamanda onu komünist yapan metotu ve yönetimini öne çıkarmak gerekiyor. Elbette onun analizleri oldukça önemli ancak biz onun durum tespitinden öte yöntemini, yöntemini anlayıp uygularsak O’nu  anlamakta başarılı olabiliriz.

Hesaplaşma, Kopuş ve Yeni Bir Yol perspektifi ile meselelere bakmayı ve somut koşullar içinde somut durumları yaratmayı hedefliyoruz” dedi.

Okay sözlerini, “Kaypakkaya’yı ifade eden bu formülasyon biz ardılları içinde yol göstericidir. Kaypakkaya toplumdaki değişimi ve hareketi sürekli bir şekilde izleyen ve buradan doğruda devrimin imkanlarını tartışan kendine sorumluluk çıkaran bir perspektife sahip. Bugün biz ardılları olarak da toplumsal mücadelenin temel dinamiklerini analiz etmeye anlamaya ve onlarla temas etmeye çalışıyoruz. Örneğin, Kürt ulusal sorununun bugün aldığı biçimde olduğu gibi. Rojava devrimiyle birlikte gelişen süreci analiz etmeye ve bunun bir parçası olmaya çalıştıkça Bunu Türkiye devrimine dair görevlerimiz kapsamında ele aldık. keza kadın ve LGBTİ+ özgürlük hareketi açısından da benzer bir durum söz konusu. Ataerkil sistemin içimizdeki yansımalarına karşı açık samimi bir mücadele vermeye çalışıyoruz. Yine işçi sınıfının değişe yapısını gerçekliğini anlamaya çalışıyoruz. Perspektifimiz, eksik ve geri yanlarımızla sürekli bir hesaplaşma içinde olmaktır” şeklinde özetledi.

Okay, “Kaypakkayanın yöntemi bugün bizim için bir eylem kılavuzu olarak görülmelidir. 14 Mayıs seçimlerinde iki gerici faşist kadın ve LGBTİ+ düşmanı klik arasında emekçi sınıflar bir tercih yapmaya zorlandı. Oysa bugün emekçi sınıflar için en fazla ihtiyaç olan bağımsız devrimci bir çizgi ve alternatiftir. Kılıçdaroğlu’nun aldığı yüzde 45’lik oyu değişim isteyen ancak devrimci bir özneyle buluşamayan kesimlerin tepkisi olarak da görebiliriz. Tarihsel mirasımıza baktığımız Kaypakkaya’nın bu yönetimi doğru uyguladığımızda kitlelerle doğru şeffaf bir ilişki kurduğumuzda subjektivizmden arındığımızda geliştiğimizi ve güçlendiğimizi görüyoruz. Aksi olduğunda onlardan uzaklaştığımızı. Doğru politikalarla kitlelerle doğru temelde bir ilişki kurarak bu sürece müdahalelerde bulunabiliriz.” ifadeleri ile devam etti.

“Değişen, gelişen koşullara uygun bir konumlanış ile Kaypakkaya’nın yönetimiyle yapmak gerekiyor.  Son seçim sürecine baktığımızda bunu görebiliriz” diyen Okay, 14 Mayıs seçiminde yaşanan ‘umutsuzluk’ sürecine dair örnek vererek, “Kaypakkaya’nın seçimlere dair yazdığı makalesine bakmakta fayda var” dedi.

Konuşmasının devamında, “Kaypakkaya’nın daima kendi gücüne dayanmaya dair öğretisine bakmak ve oradan ilerlemek gerektiğini” ifadelerinin kaydeden Okay, güncelde yaşananlara vurgu yaparak, konuşmasını şöyle sonlandırdı:

“Kaypakkaya’nın bu gibi durumlarda, örneğin 61 cuntası koşullarında dahi mücadelenin nasıl yürütüleceğinin imkanlarına bakmaktadır, yani sürekli böylesi durumlarda madalyonu diğer yüzü ile ilgileniyor. Biz bugüne bakarsak özellikle seçimlere bakarsak toplumsal anlamda büyük bir değişim isteği var ancak bunu görüp geliştiren bir devrimci özne eksikliği var. Bizler bunu tamamlamak istiyorsak sürekli bir değişim ve gelişen bir tutum içinde olmalıyız. Kaypakkaya’da işçi sınıfı önderliği  oldukça önemlidir. Kaypakkaya’nın güncelliğini analizlere ve bu analizlerinin ortaya koymakta yöntemi ile günceldir bunu sınıf düşmanlarının yaklaşımlarına bakarsak orada bu güncelliğini görebiliriz.”

Sempozyum soru cevap ve serbest kürsü bölümü ile sona erdi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu