GüncelMakaleler

GÜNCEL | Elazığ Depreminin AKP Cephesinde Ortaya Çıkarttıkları

"Bir kıvılcım çıkıp bozkırı tutuşturur diye o kadar korkuyorlar ki, yaşanan bir deprem felaketinde bile OHAL uygulamalarıyla insanların evlerine operasyon düzenleyip gözaltına alıyor,"

24 Ocak 2020 tarihinde,akşam saat 20.55’de Elazığ/Sivrice merkezli 6.5 büyüklüğünde, yerin 6.9 km derinliğinde bir deprem gerçekleşti.

Depremin yayılma ve etkileme alanı o kadar genişti ki Suriye, Ermenistan ve Gürcistan’da depremi hissetti. Malatya ve Elazığ illeri büyük hasar aldı, toplam 58 bina yıkıldı. Evleri hasarlı olduğu için çadırlarda kalanlar oldu, binlerce yaralı var ve 50’nin üzerinde can kaybı yaşandı.

Depremin olduğu günden beri konuyla ilgili çeşitli söylemler, açıklamalar vs. yapılıyor. Çünkü Van Depremi’nden sonra -yıkım gücü daha az olsa da- yaşanan en büyük deprem Elazığ depremi oldu.

Deprem gerçekliğiyle ilgili yıllardan beri söylenen hiçbir şeyin dikkate alınmamış olduğu da bu olayla birlikte bir kez daha gözler önüne serildi. Yıllardır beklenen Büyük Marmara Depremi ile ilgili alınması gereken önlemler alınmıyor ve hatta acil toplanma alanları dahi imara açılarak peşkeş çekiliyorken bir de milyarlarca dolarlık Kanal İstanbul Projesi gündemimize girmişti ki Elazığ depremi tüm ülkeyi omuzlarından tutup şöyle bir sarsmış oldu. Fakat rant ve para hırsıyla gözü dönmüş iktidar partisi AKP ve yandaşı MHP hariç!

17 yıldır manipülasyon, tehdit, baskı, yasaklama

İnsanlar günlerdir bu konuyu konuşuyor, korkuyor ve acil önlemlerin alınmasını talep ediyorken, iktidar ve onun sözcüleri ise her zamanki yöntemleriyle; kaderden, fıtrattan bahsederek yapmadıkları görevlerinin üzerini örtmeye çalışıyor. Bakan Soylu, depremin hemen ertesi günü Twitter paylaşımı yapan halkı tehdit ederek, “Tahkikat başlatacağız” dedi.

O günden bu yana iktidarı ve yetkilileri göreve çağıran 50’nin üzerinde insan sosyal medya paylaşımlarından kaynaklı ya gözaltına alındı ya da haklarında soruşturma başlatıldı. Bunlardan ikisi Berna Laçin ve Şevket Çoruh oldu.

Onlar tek tek insanları susturmaya çalışa dursun, Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nden heyetler bölgelerde dolaşarak, halktan bilgi topladı ve toplanan bilgilerin sonucunda, depremde hasar gören 60 adet köye hiç yardım ulaşmadığı ortaya çıkartıldı.

Bu kez de fiiliyatta HDP’ye‘yardım etme yasağı’ getirildi. Ki bu köylerin çok büyük bir kısmı Kürt-Alevi köyleriydi. Yardım tırları geri çevrildi, şehre girişleri engellendi, bazense gönderilen yardımlara AFAD tarafından el konularak, devlet yardımlarıymış gibi halka dağıtıldı ve siyasi rant peşinde insanların hakları yenildi.

17 Ağustos 1999 tarihindeki büyük deprem sonrası kesilmeye başlanan ‘deprem vergilerinin’ nerelere gittiğini, neden depremden zarar gören bölgelere gerektiği anda yardımların eksiksiz bir şekilde ulaştırılmadığını soran halka, mantıklı bir açıklama yapamayan, cebe indirdikleri paraların hesabını veremeyecek olan iktidarın başı Erdoğan, “bu tür şeylerin hesabını vermeye vaktimiz yok” şeklinde konuşarak halka hesap vermekten her zamanki gibi kaçtı. Meclise sunulan Deprem Araştırma önergeleri AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Öyle ya araştırmaya ne gerek var ki?

Sonuçta bunlar hep kader-kısmet! Göçük altında kurtarılmayı bekleyen bir insanı, sırf gelip şov yapabilmek için bir saat bekleten Erdoğan ve zihniyetinin bırakalım jeoloji bilimini, çok basit ve görülebilir bir olgu olan deprem ve gerçekliğini önemsemesi, insanların korkularını anlayabilmesi vs. beklenemez zaten.

Sonuçta evleri yıkılan, yakınlarını kaybeden, en basitinden deprem korkusu yaşayan insanlar iktidardakiler değil. Onlar korunaklı saraylarında yaşarken, insanlar saniyeler içerisinde göçük altında kalarak can veriyorsa, iktidardakilerin ne kaybı var ki bu durumdan?

Kendi görevlerini halkın omuzlarına yüklüyorlar

Öyle ki Artvin’nin Hopa ilçesinde yıllar önce meydana gelen ve 8 insanın HES’ler için kurutulan dereler ve çarpık kentleşme yüzünden katledildiği büyük sel faciasından etkilenen yerleri ‘afet bölgesi’ ilan etmeyen zihniyet bugün de aynı şeyi Elazığ ve Malatya illerinde yapıyor.

‘Afet bölgesi’ ilan edilmesi için talepte bulunanlara Süleyman Soylu, “Bizim kanunlarda ‘afet bölgesi’ diye bir kanun yok”, “Afet bölgesi ilan edilsin demek biraz siyasi bir yaklaşım olur” şeklinde cevap veriyor. Maksat afet bölgesi ilan edip bölgeye daha fazla para akıtmak istememeleri!İşte hepsi bu kadar. Sonuçta daha deprem vergilerinin dahi hesabını verebilmiş durumda değiller.

Durmadan halka birlik-beraberlik-dayanışma çağrılarında bulunuyorlar. İnsanlardan bölgeye eski değil yeni kıyafetler, eşyalar göndermelerini istiyorlar. Sanki bu görev ekonomik kriz yüzünden beli bükülmüş insanların sorumluluğuymuş gibi.

Buna dair sosyal medya üzerinden söz söyleyip, devlet ve iktidarı göreve çağıranlara ise soruşturma açıyorlar. Devlet görevini yapmadığı için yardım toplayıp gönderen kurum ve kuruluşları engelleyip, AFAD’ın bilgisi dışında kimsenin bölgeye yardım göndermemesini istiyorlar.

Sonuç olarak, AKP’ye yaklaşan kurumlar daha fazla ÇÜRÜYOR!

Yıllardan beri AKP çukurundan, çeşitli olaylarla tek tek gün yüzüne çıkan yolsuzluk, hırsızlık, katliam gibi şeyler; 24 Ocak tarihinde gerçekleşen Elazığ depremiyle birlikte bir kez daha gözler önüne serildi. Konuya dair yaptıkları her açıklama, her hareket bu gerçeğin bir kanıtı olmaya devam ediyor.

Dün ayakkabı kutularında paralar saklayanlar, halktan çaldıkları paraları sıfırlayamayanlar; bugün de deprem vergilerinin, AFAD ve Kızılay’a yapılan bağışların nerelere aktarıldığının hesabını veremiyorlar. Hesap veremedikleri gibi yine halkın sırtından bağış toplamak için kampanyalar düzenleyip, gelen yardımları beğenmeyince de geri çeviriyorlar.

Bir kıvılcım çıkıp bozkırı tutuşturur diye o kadar korkuyorlar ki, yaşanan bir deprem felaketinde bile OHAL uygulamalarıyla insanların evlerine operasyon düzenleyip gözaltına alıyor, sırf Elazığ’a geçmiş olsun dedi diye soruşturma açıyor, muhalefet partilerinin yardımlarını engelleyip, akla mantığa gelmez açıklamalarla insanların zekaları ile dalga geçiyorlar.

Ama kaçınılmaz son yaklaşmakta… Sınıfsal, ekolojik, cinsel, ulusal sömürü ve baskıya karşı kitleler her geçen gün biraz daha yaratılan o korku duvarlarını yıkarak-yararakmücadele etmeye devam ediyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu