GüncelMakaleler

ANALİZ | 2022’de Saldırılar ve Direniş

2022, fiili grevler yılı oldu. Direnişi sürdüren, birliğini sağlayan, bürokrasiye teslim olmayan işçiler kazanım sağladılar.

2019’da başlayan korona virüs salgınına karşı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfı örgütlü bir duruş sergileyemedi. Dünyada ve Türkiye’de sermaye sahipleri/ patronlar salgını fırsata çevirerek işletmelerde, fabrikalarda işçileri ölümüne çalıştırdılar.

Patronlar, zenginliklerine yeni zenginlikler kattılar. Bu dönemde grevler, basın açıklamaları, sokağa çıkma yasakları uygulanırken işçiler, emekçiler fabrikalarda, atölyelerde omuz omuza, yan yana çalıştırıldılar. Düşük ücret politikaları, işten atmalar, esnek çalıştırmalar, evden çalışma vb. çok sık uygulandı.

Ülkemizdeki AKP-MHP iktidarının başı R.T.Erdoğan, patronlarla yaptığı her toplantıda işçilere, emekçilere karşı aldıkları grev yasaklarını anlata anlata bitiremedi. Kendilerinin iktidar olduğu süreçte getirdikleri yasaklarla işçilerin grev yapamaz duruma geldiklerinden övünerek söz etti.

Gerçekten de AKP’nin 20 yıllık hükümet dönemi grev, gösteri, miting yasaklarının yaşandığı bir süreç oldu. İşçilerin hak alma eylemliliklerine her defasında polis saldırdı. Grev kararları ”milli güvenlik sorunu” olarak ele alınarak gece yarısı kararnameleriyle AKP’li cumhurbaşkanı tarafından ertelendi. Daha doğrusu yasaklandı. AKP iktidarı döneminde 19 grev ertelendi/yasaklandı ve bu ertelemelerden 196 bin işçi etkilendi.

2022 yılının ilk grevi, MESS sözleşmesini kabul etmeyen Birleşik Metal-İş üyesi Çimsataş işçilerinin greviydi. Üretimi durdurarak greve çıktılar. Sendika yöneticileri greve sahip çıkmadı. Devlet grevi bastırmak için Toma’larla müdahale etti. İşçiler polis zoruyla çalıştıkları fabrikadan çıkarıldılar.

Yine Gebze’de Birleşik Metal-İş’te örgütleme eylemine giriştikleri için işten atılan ve eyleme geçen/direniş başlatan Farplas işçilerine çevik kuvvet polisi biber gazlı, coplu saldırı yaptı. Direniş çadırları yıkıldı, işçiler coplanarak gözaltına alındılar. Aynı şekilde Migros işçilerinin eylemine de saldıran polis, birçok işçiyi gözaltına aldı.

2022’nin Ocak, Şubat aylarında tam 108 fabrika ve iş yerinde grev kararı alındı. Trendyol kuryelerinin grevi/direnişi kazanımla sonuçlandı. Ardından Aras Kargo, Hepsijet, Yemek Sepeti eylemler yaptılar ama başarı sağlayamadılar. Aliağa Gemi Söküm işçilerinin günler süren direnişi ve fiili grevi, birliklerini devam ettirememelerinden dolayı başarılı olamadı.

28 Mayıs’ta işçi kıyımına karşı TÜPRAŞ işçileri rafineriye kapanarak direniş başlattılar. Beş gün süren direniş, sendika yöneticileri tarafından bitirildi.

Ağustos ayında Petrol-İş üyesi Standart Profil işçilerinin direnişi ise birlik, mücadele, dayanışma ile kazanıldı. Burada sendika yöneticilerinin kararsızlığına karşın işçiler sendika yöneticilerine şu mesajı gönderdiler; “Geri adım atarsanız fabrikaya gelmeyin!” Sonunda direniş kazanımla sonuçlandı.

İşçilerin grev ve direnişlerinde patronun ve sendikal bürokrasinin gücünün yetmediği durumda devreye devlet güçleri; yargı, polis, jandarma girerek patronun safında yer aldılar. Polisle, jandarmayla, çevik kuvvetle zorla girilen fabrikalarda direniş çadırları yıkıldı, coplanarak gözaltına alındılar. Grevler yasaklandı. AKP iktidarının işçi düşmanı politikası 2022’de daha da açık bir şekilde hissedildi.

2022’deki grevler çoğunlukla sendikasız iş yerlerinde yaşandı ama işçiler bütünüyle örgütsüz değildi. Kendi aralarında ağlar kurarak, temsilciler seçerek hareketi koordine ettiler. Trendyol gibi bazı yerlerde işçi komiteleri işçiler adına patronla yazılı protokol bile yaptılar.

Birbirinin eylemini takip eden işçiler arasında “Birlik olan ve mücadele eden kazanıyor” düşüncesi yaygınlık kazandı. Grev dalgasının işçi sınıfı açısından en önemli kazanımı da bu oldu.

Çeşitli iş kollarında işçilerin grev ve direnişleriyle başlayan 2022 yılının son günlerinde de grev ve direnişler konusunda gündeme damgasını vuran DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasının Kocaeli’ndeki Bekaert grevi oldu.

Bu grev sadece patrona karşı bir direniş değil aynı zamanda grev ertelemekle/yasaklamakla övünen AKP’li cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın grev erteleme/yasaklama kararını da yok sayarak tarihe adını yazdırdı.

2022, fiili grevler yılı oldu. Direnişi sürdüren, birliğini sağlayan, bürokrasiye teslim olmayan işçiler kazanım sağladılar. Bu nedenle 2022 yılı işçi sınıfı hareketinde mücadelelerle- direniş ve grevlerle- dolu bir yıl olarak anılacaktır.

havva ana

“Devlet kimdur?”

Yerkürede kapitalizmin ve emperyalizmin daha çok üretim, daha çok kâr güdüsü çevre sorunlarına yol açtı. Çevremizin en önemli parçası olan doğa tahrip olmaya, insanların yaşama ortamı hızla kirlenmeye, yaşanmaz hale gelmeye başladı. Sanayi tesislerinin, enerji üretim merkezlerinin işletmesindeki özensizlik, kolaycılık büyük felaketlere yol açtı.

Ukrayna-Çernobil, Japonya-Fukuşima Nükleer Santral faciaları dünyanın gördüğü en şiddetli çevre felaketleriydi.

Ülkemizde de denizlere, derelere, ırmaklara boşaltılan sanayi döküntüleri, Termik santral dumanları, taş ocakları, derelere kurulan Hidroelektrik Santraller (HES), siyanürle altın aramalar coğrafyayı yaşanmaz hale getiriyor. Tahıl ambarı olarak bilinen Trakya, Ergene ırmağının sanayi atıklarıyla zehirlenmesinden sonra tarıma elverişsiz hale gelme aşamasında.

İlk kez 1992 yılında Karadeniz sahili, Çanakkale, İzmir, Balıkesir vb. 560 yerde siyanür kullanılarak maden arama ruhsatı verildi. Özellikle de emperyalistlerin işletmelerine, şirketlerine. Siyanürle maden arama çevreyi zehirliyor, canlıların ölümüne, insanların kanser olmasına yol açıyor.

Türkiye’de ilk kez Bergama’da siyanürle altın arama başlatıldı, sonrasında yayıldı. Emperyalistlerin “ünlü” şirketleri üşüştü çevreye. Bu şirketlerin hemen hepsi dünyanın değişik ülkelerinde çevre felaketlerine yol açmışlardı. Sabıkalıydılar. Altın çıkardıkları yerlerde kurdukları ağır metalli atık barajları çökmüş, canlıların ölümüne, insanların kanser vb. hastalıklarla boğuşmalarına neden olmuşlar, çevre felaketlerine yol açmışlardı.

Bergama ve 17 köyü yürüyüşlerle, mitingler düzenleyerek karşı çıkmışlardı bu altın arama faaliyetine. Mahkeme kapılarına da gitmişlerdi ama dinleyen olmadı. Çünkü altın çıkarılacaktı(!) Bergamalıların, çevre köylülerin uzun direnişleri sonucu çokuluslu şirketler altın çıkartmaktan vazgeçerek Bergama’yı terk etti.

Siyanürle altın aramada Kaz Dağlarını delik deşik ettiler. Uşak-Eşme Kışla Dağı’nı zehir beldesi haline getirdiler. Rize, Artvin, Eskişehir, Gümüşhane, Malatya, Sivas, Erzincan … siyanür havzalarıyla doldu. Erzincan İliç’teki altın madeninin siyanür borularından birinin kırıldığı ve 20 ton siyanürün çevreye yayıldığı, Fırat Nehri’ne karıştığı basına yansıdı.

Siyanürle altın arama faaliyetlerine yönelik gerek o bölgelerde ve ülke genelinde büyük gösteriler ve direnişler yapıldı. Bu direnişlerin önemlilerinden biri de Kaz Dağları’ndaki direniştir.

Kanadalı firma Alamos Gold’un Kaz dağları Kirazlı mevkiinde altın aramak için 195 bin ağacı kestiğinin açığa çıkmasının ardından bölge halkı ve ekolojistler, çadırlar kurarak direnişi başlattılar. Nöbetler tutuldu, şirketin araçları engellendi, çeşitli eylemler gerçekleştirildi. Her alandan direnişe katılımlar oldu.

Gelelim HES’lere… Karadeniz bölgesinde hemen her derede bir HES kuruldu. Bunlar suyun belirli bir yükseklikte sahip olduğu potansiyel enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren tesisler. Elektrik enerjisi üretiliyor ama kurulduğu alandaki yaşam bitiyor.

Öncelikle HES yapımı için malzeme sağlamak amacıyla kurulan taş ocakları, çok sayıda ağacın kesilmesine neden olmakta, ekolojik yıkıma neden olmaktadır. Sular metalaştırılınca derelerin kuruması ekolojik dengeyi etkiliyor. HES’ler balıkların yaşam alanlarındaki suyu etkilediklerinden balıklar ölüyor. Ayrıca HES’ler iklim değişikliğine neden oluyor. Yaşam olmayınca bölgedeki halk göç ediyor.

Karadeniz bölgesinde yürütülen ekolojik talana karşı ön cephede yer alan, sözünü esirgemeyerek, meydan okuyan kadınlar direnişleriyle bir mücadele geleneği ördüler. ”Yeşil Yol” mücadelesinin sembolü olan Havva Ana’nın yetkililere seslenen ”Vali, Kaymakam kimdur?”, ”Devlet kimdur?”, ”Ben halkım halk” sözleri hala hafızalarda yerini koruyor.

HES’lere karşı direnen kadınlar kendilerine “Kadın Atmacalar” ismini verdiler. Kafalarına taktıkları atmaca maskeleri ve ellerindeki sopalarla dereleri korudular. Fiili direnişle iş makinalarına geçit vermediler. Jandarma baskısına, gözaltılara, mahkemelere, tutuklanmalara aldırmadan en önde direndiler.

Kimyasal silah kullanımı… Tecrit ve hasta tutsaklar…

AKP-MHP faşist iktidarı Medya Savunma Alanlarına yönelik 14 Nisan’da başlattığı saldırılarda gerilla karşısında başarısız olunca kimyasal silah kullanarak sonuç almak istemiştir. Bu insanlık dışı yöntemle sonuç almak isteyen Türk devleti son 6 ayda 2.470 kez yasaklı kimyasal madde kullanmıştır. Kimyasal saldırılarda şu ana kadar en az 89 gerilla katledilmiştir.

Başta OPCW (Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü), NATO ve BM olmak üzere uluslararası kurumların sessiz kalması TC devletini cesaretlendirmekte ve kimyasal kullanmaya devam etmektedir. Kimyasal kullanıldığına dair araştırma yapan gazete ve araştırmacıların raporlarını dahi OPCW kabul etmek istememektedir.

TC devletinin Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarda kullandığı kimyasal silahlara maruz kalan 2 HPG’liye ait ANF’nin yayınladığı görüntülere tepki gösteren kurum, kuruluş ve kişiler OPCW’ye, BM’ye çağrıda bulundular.

TC devletinin kimyasal gazlarla Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırısı sonucu 17 gerillanın katledilmesine tepki gösteren Kürt halkı ve dostları Avrupa’nın birçok kentinde yürüyüş ve mitingler düzenlediler. BM önünde bu insanlık ve savaş suçunu teşhir ederek BM’lerin tavır almasını, OPCW örgütünü de kimyasal silahların kullanıldığı alanlarda araştırma yapmaya çağırdılar. OPCW başta olmak üzere Avrupa’nın birçok yerinde eylemler düzenlendi. Kürt halkı ve devrimciler, 1 Kasım’da Den Haag’daki OPCW binasının önünde bir miting düzenleyerek OPCW’yi görevlerini yerine getirmeye çağırdılar.

Kürt halkı HDP öncülüğünde ülkede de TC devletinin gerillaya karşı kimyasal kullanmasına karşı eylemler yaptı. Rojava’nın birçok şehrinde kimyasal silah kullanılmasına karşı yürüyüş ve mitingler yaptılar.

Türk devletinin yetkilileri kimyasal kullanıldığına dair haberlere yalanlama getirdiler ve tepki gösterdiler. Bu konuda TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Türk devletinin Medya Savunma Alanlarına yönelik kimyasal silah kullanması ile ilgili olarak bu durumun araştırılarak açıklığa kavuşturulması yönlü bir araştırma yapılmasını istemesinden/dile getirmesinden dolayı gözaltına alınıp tutuklandı.

Türk devleti gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için her yöne saldırıyor.

Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde bugün siyasi tutsak olmak rehine olmak anlamına gelmektedir. HDP’nin önceki Eşbaşkanı S. Demirtaş ve F. Yüksekdağ rehin olarak tam 6 yıldır hapishanede tutulmaktadır. Hapishanelerdeki baskı, şiddet ve işkence her zamankinden daha fazla uygulanmaktadır. Saldırılar, işkenceler hiç kesilmedi. Yurtsever ve devrimci tutsaklar; ”Banyoda düştü, kafasını duvara çarptı, intihar etti” denilerek katlediliyorlar.

Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’de bulunan, işkence gördüğü ve gardiyanların cinsel saldırısına uğradığını belirterek suç duyurusunda bulunan Garibe Gezer’in “hücresinde intihar ettiği” haberleri basına yansıdı. Ancak bunun bir cinayet olduğu daha sonra hapishanedeki kamera kayıtlarının yayınlanmasıyla anlaşıldı. Garibe Gezer; zorla sürüklenerek süngerli odaya götürülüyor ve burada cinsel saldırıya uğruyor.

Bugün hapishanelerde 1.600 hasta tutsak var. Bunlardan 600’ü ağır hasta, 65 hasta tutsak ise ölüm sınırında. Son 6 yılda yüzlerce tutsak hapishanede yaşamını yitirdi. Hapishaneler ölüm evlerine dönüştü. Hasta tutsaklara kelepçeli muayene dayatılarak tedavi olmaları engelleniyor. Hastanelerden aldıkları raporlar kabul edilmeyerek tahliye edilmiyorlar.

AKP-MHP faşist iktidarı 2021 yılının başından bu yana ”infaz yakma saldırısı” başlattı. Tahliye tarihi gelen onlarca tutsak “iyi hali” görülmediği gerekçesiyle tahliye edilmiyor. Özellikle de bu politika içeride direniş saflarında olan, idarenin yaptırımlarına uymayan müebbet hapis cezasıyla yıllardır hapiste tutulan tutsaklara uygulanıyor.

A.Öcalan iki yıla yakındır ne ailesi ne de avukatlarıyla görüştürülmüyor. Öcalan’a uygulanan bu tecrit AKP-MHP faşist iktidarının yasa-kural-hukuk tanımamazlığının, zorbalığının ifadesidir.

Kadınlar sokakları hiç terk etmedi

2022 yılı kadınlar açısından da önemli eşik ve mücadelelerle dolu geçti. İktidar temsilcileri, cumhurbaşkanından diyanete kadar her fırsatta kadın ve LGBTİQ+ları hedef gösteren açıklamalarına, kadın katillerini korumaya, şiddeti adeta teşvik etmeye sürgit devam ettiler.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2022’nin ilk 11 ayında yayımladığı raporlara göre en az 310 kadın katledildi, 222 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Bir önceki yıl (2021) en az 280 kadın katledilmiş, 217 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirmişti. Bu verilere göre 2022 yılında kadın cinayetleri bir önceki yıla göre artmış durumda.

Bu arada Platformun çalışmalarından rahatsız olan iktidar, “kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürüttüğü” gerekçesiyle 2010 yılından bu yana kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele eden, şiddet verilerini derleyen ve LGBTİQ+’ların haklarını arayan derneğe 13 Nisan’da kapatma davası açtı.

2022 yılında kadınları sokağa döken bir diğer gelişme de Danıştay 10. Dairesi’nin, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptal istemini reddetmesi oldu. Ankara Barosu tarafından yapılan iptal talebine ilişkin duruşma, 28 Nisan’da yapıldı. Davayı bekleyen kadınlara polis saldırdı.

8 Mart, 20 ve 25 Kasım’da da kadınlar isyanlarını sokaklara taşıdı. Sloganlar eşliğinde kendilerine yasaklanan sokaklarda yürüyen kadınlar neredeyse her yerde devlet şiddeti ile karşılaştı. Onlarca kadın gözaltına alındı.

2022 yılının başından itibaren esas olarak işçi sınıfının yaşadığı hak kayıplarında, artan sömürü ve işsizlikte kendini gösteren saldırılara Şubat ayı itibarıyla işçi direnişleriyle karşılık verildi. Bu direnişlerde kadınların öne çıkması rastlantı değildi elbette. Bir yandan artan sömürü ve yoksulluk kadınların ev içindeki karşılıksız iş yükünü katmerlendirirken diğer yandan zaten eşit ücret alamayan işçi kadınların ücretleri enflasyon karşısında hızla eridi.

Kadınlar erkeklerden daha düşük ücret alırlarken krizle birlikte güvenceli çalışma olanaklarından da mahrum kaldı ve işsizlik tehdidiyle daha ağır sömürü ve baskı koşullarında çalışmaya zorlandılar. (Tarihin en yüksek işsizliğinin yaşandığı günümüzde geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 27.) Bu koşullar altında başlayan işçi direnişlerinde kadın işçiler, eşit işe eşit ücret taleplerini, cinsel taciz ve mobbingi dillendirirken, düşen ücretlere karşı mücadeleyi yükselttiler.

2022’nin önemli bir gelişmesi de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “başörtüsüne yasal güvence”ye dair kanun teklifi sunacaklarını açıklamasının ardından, R.T.Erdoğan’ın “Gelin çözümü anayasa düzeyinde sağlayalım” sözleriyle işaret ettiği anayasa değişikliği teklifinin TBMM’ye sunulması oldu. 171 kadın ve LGBTİ+ örgütü ise kamuoyuna bu taslağa “HAYIR” deme çağrısı yaptı. Açıklamada “Konu kadınların, çocukların ve LGBTİ+ların hakları başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlere geldiğinde Anayasayı uygulamayan, ihlal eden, Anayasaya aykırı bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadınların en temel haklarını yok sayanların Anayasa değişiklik teklifini reddediyoruz” denildi.

2022 yılında gördük ki, kadınlar artık evde ya da ücretli emek gücünde, sokakta ya da okulda erkek şiddetine ve sömürüye karşı birbirlerinin deneyimlerinden öğrenerek direniyorlar. Bu nedenle 2023 yılı kadınların hayatın değişik alanlarında yükselen mücadelelerinin birbirini destekleyeceği bir yıl olacak kuşkusuz.

Birleşik Mücadele Güçleri’nin kampanyaları

4 Şubat 2021 yılında Kadıköy’de yaptığı deklarasyonla kuruluşunu ilan eden BMG, 2022 yılında da çok sayıda eylem gerçekleştirdi, kampanya örgütledi. Bu yılın Kasım ayında da yeni bir kampanya başlattı.

”Açlığa, Faşizme, İşgale Karşı Tek Yol Devrim” adıyla başlatılan kampanya ile ilgili BMG, örgütlü oldukları alanlarda da bu kampanyanın tanıtımı için çeşitli etkinlikler düzenledi ve düzenliyor. İstanbul, Ankara, Adana vb.de bu kampanya ile ilgili toplantılar, paneller düzenlendi. ”Devrim Mümkün ve Günceldir” başlıklı panelleri de özellikle emekçilerin yoğun olarak yaşadıkları İstanbul’un işçi semtlerinde gerçekleştirildi. Bu panellere işçi ve emekçilerin ilgisinin yanında kolluk güçlerinin “ilgisi”de dikkate değerdi.

2023 yılının işçiler, emekçiler, Kürtler, kadınlar, LGBTİQ+lar, Aleviler kısacası ezilen sömürülen baskı altında olan ve birleşik mücadele yürüten güçler açısından daha direnişçi, daha kazanımcı bir yıl olmasının yolunun birlikte mücadeleye daha sıkı sarılmaktan, kitlelerle bütünleşmekten geçtiği anlaşılmaktadır.

2022 yılının mücadele deneyimi bunu bir kez daha göstermiştir.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu