Güncel

ANALİZ | Burjuva Muhalefetin Seçim Programı: Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etmek

"Ortak Politikalar Mutabakat Metni”, işçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun ve Alevilerin, tüm ezilen kesimlerin talep ve istemlerini dikkate almamış, vergilerin ve kredilerin büyük sermayeye aktarılmasını garanti altına alma adına yapılan bir “mutabakat programı”dır"

Türk egemen sınıfları, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimine gidecek.

Bu seçim, esas olarak egemen sınıf klikleri arasında ve hangisinin iktidar olacağının tescillenmesi olacaktır. Elbette, burjuvazi, her seçimde olduğu gibi bu seçimde de, seçimin işçi ve emekçiler için hayati önemde olduğunu vurgulayacak ve her biri kendisine oy verilmesini isteyecektir.

2002 Kasım’ından beri iktidarda olan AKP kliği ve sonradan MHP ve bazı faşist ve gerici partilerin desteği ile iktidarını devam ettiren R.T. Erdoğan hükümeti, yolun sonuna gelmiş gibi görünüyor. Erdoğan’ın sonunun başlangıcı Gezi İsyanı ile başlamıştı. Ancak burjuvazi bir alternatif oluşturamadı ve Erdoğan kliği, birçok gelişmeyi ve burjuva muhalefetin zayıf yanlarını kendi iktidarını güçlendirmede kullandı.

Burjuvazinin TÜSİAD kanadı, yaklaşık üç yıldır Erdoğan başkanlığındaki hükümetten şikayetçiydi ve bu şikayetini defalarca açıktan dile getirdi.[1] Uzun yıllar Erdoğan hükümetinin en sağlam destekçisi olan büyük burjuvazinin sonradan desteğini kesmesinin nedeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adını verdikleri hükümet biçiminin yürümediğini ve tıkandığını görmeleri oldu. Kitleleri, tekellerin egemenliği altında tutacak en temel devlet kurumları, kurum olmaktan çıkmış ve kitlelerin devlete olan güvensizliği artmıştır. Yolsuzluk, burjuva adaletsizliği ve devletin iliklerine kadar mafyalaşması nedeniyle toplumun küçümsenmeyecek oranda bir bölümü nezdinde “adalet” sorgulanır olmuştur. Devletin, işçi sınıfı ve emekçilere, devlet terörü dışında vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Kitlelerin devlete olan güvensizliğini, gelinen aşamada salt devlet terörünün dozajını artırarak, toplumsal kutuplaşmayı daha da keskinleştirerek sürdürmenin ve olası toplumsal bir patlamanın önüne geçmenin zor olduğunu da gördüler.

Öte yandan irili ufaklı bütün sermaye kesimlerinin büyük bir iştahla destekledikleri “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile sermaye birikimi kısa zamanda tıkanmış, GSMH büyüme yerine küçülmüştür. 2017 yılında başlayan ekonomik kriz ve arkasından siyasi kriz, giderilme yerine daha da derinleşmeye başlamıştır. Gelinen aşamada ise toplumu yönetemez duruma gelmişlerdir.

Bütün bunlardan dolayı büyük burjuvazi devleti yeniden reorganize etme yani “güçlendirilmiş parlamenter sistem” dedikleri eskiye dönmeye eğilimi göstermektedir. Bunun uygulayıcısı olarak da yıpranmış AKP değil, yıpranmamış CHP ve ortakları ile yola devam etme kararını verme eğilimi göstermektedirler.

 “Altılı Masa”nın programı ve adayı

İşçi sınıfı ve emekçiler, 22 yıldır büyük acılar çekiyor. Devrimci ve demokratik yapılar ve halk sürekli baskı ve terör altında tutuluyor. Kürt halkı üzerinde ise devletin terör ve katliamları devam ediyor. Böylesi bir ortamda toplumun bu kesimlerinde “Devlet teröründen kurtulma”, daha doğrusu “Faşist Erdoğan yönetiminden kurtulma” ve kısmen de olsa, baskılarda bir “gevşeme” umudu mevcut ve işte Kemal Kılıçdaroğlu bu ortamda aday oldu ve kitlelerin bu beklentisini kendi lehine oya çevirmeye çalışıyor.

Önce bu “Altılı Masa”yı kısa da olsa tanımak gerekir. Aslında bunları, az çok politikayla ilgilenenler tanıyor. Örneğin CHP, uzun yıllar R.T. Erdoğan’ın stepnesi olarak “muhalefet” yürütmüş bir parti. Kürtlerin baskı altında tutulmasını desteklemiş ve seçimle gelen belediye başkanları yürürlükte olan kendi yasalarına göre “hukuksuz” olmasına karşılık hapishanelere doldurulmuştur. Yine Kürt milletvekilleri sorgusuz sualsiz dokunulmazlıkları kaldırılarak hapishanelerde esir ve rehin tutulmaktadır. Bunların dokunulmazlıklarının kaldırılarak milletvekilliklerinin düşürülmesi için yasa değişikliğine CHP ve lideri Kılıçdaroğlu da oy vermiştir. Peşin peşin ve pişkince; “Anayasaya aykırı olmasına rağmen oy vereceğiz[2] diye de açıklama yapmıştır. Şimdi bu liderden “adalet” beklemek ne anlama gelmektedir? TÜSİAD üyeleri “adalet” bekleyebilir ama işçi ve emekçiler ve Kürt halkı Kılıçdaroğlu’ndan adalet bekleyebilir mi? Elbette ki hayır!

Masa’nın ikinci büyük partisi ise İyi Parti (İP) ve lideri M. Akşener’dir. Akşener’i “faali meçhul” cinayetlerden tanıyoruz.[3] İşkenceci M. Ağar’ın yetiştirmesi olarak biliyoruz. Ve “iyi” bir faşist olduğuna da başta Kürt yurtseverleri olmak üzere tüm komünist, devrimci ve demokratlar tanıktır. Azılı faşist ve ırkçı bu politik kişiliğin “burjuva demokratı” bile olması zordur. Ve o, aslında kendisini gizlemiyor da. Her fırsatta Kürt düşmanlığını açıktan dile getiriyor.

Babacan ve Davutoğlu’nu yeniden tanımlamak ise işçi ve emekçilere hakaret olur. Yakın zamanda ikisi de AKP’nin kurmaylarındandı ve bakanlık ve başbakanlık yapmışlardır. Davutoğlu’nun[4] elindeki Kürt kanı daha kurumamıştır. Cizre, Amed-Sur ve daha birçok Kürt ilinde yüzlerce insanın katliamından birinci derecede (Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak) sorumludur. Suriye ve Rojava topraklarının işgalinden sorumludur. 10 Ekim Ankara Katliamı, Suruç Katliamı ve daha birçok katliamdan birinci derece sorumlu bir faşistin “demokrat” olması mümkün müdür? Bu katliam ve baskıların hesabını vermesi gereken birisi, kitlelerin karşısına “demokrat” olarak çıkarılıyor. Ve işçi sınıfına, emekçilere “demokrat” olarak tanıtılmaya çalışılıyor, ona güvenilmesi isteniyor.

Babacan ise uluslararası ve Türk sermaye kesiminin çıkarlarına en iyi hizmet eden birisidir. O “Altılı Masa”nın yeni “Kemal Derviş’i” olmak istiyor ve büyük sermaye kesimi de onu bu nedenle masaya oturtmuştur. R.T. Erdoğan döneminde yaptıkları ise hala hafızalardadır.

Saadet Partisi (SP) lideri Temel Karamollaoğlu ise dinci, gerici bir yobaz olarak masanın Türk-İslam sentezine bağlılığı olarak sunulmaktadır.

Masa’nın bileşeni burjuva partilerin hepsine bakınca, hepsi sağcılık konusunda birbirini aratmayacak denli bir benzerdir. Elbette arada çıkar çatışmaları vardır ve hiçbiri burjuva anlamda dahi demokrat değildir.

 244 sayfalık ve 2300 “vaat” içeren programın özü ne ve ne diyor?[5]

Topluma bir “kurtuluş” olarak sunulmaya çalışılan burjuva muhalefet ve adayına bakmadan önce, bunların Ocak ayının son gününde açıkladıkları programa bakarsak; bu program TÜSİAD’ın daha önce önerdiği programdan farklı olmadığını görürüz. Onun biraz genişletilmiş hali denilebilir. Yani bu programda TÜSİAD var. Ancak bu programda işçi sınıfına yer yok. Kürtler yok. Azınlıklar yok. Aleviler yok. Kadınlar, LGBTİ+’lar yok vs. Büyük sermaye kesiminin çıkarları doğrultusunda devleti yeniden dizayn etme görevleri var. Silahlanma var. Devlet kurumlarının sağlamlaştırılması var. Sanayinin geliştirilmesi ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın sıraladığı maddeler doğrultusunda bir program var.

İşçiler adına ise “Tüm paydaşların toplanacağı madencilik zirvesi” yer alıyor.  Paydaşlardan kastın sermaye kesimi olduğu ise açık.

Açıkladıkları “program” reformist de olsa ilerici bir program mı? Elbette hayır! Sadece ve sadece devletin kurumlarını sağlamlaştırma olarak okunabilir. Diğer yandan ülkenin en önemli sorunlarından biri olan Kürt ulusal sorununun adı olmadığı gibi “çözümü” de yok. Ama “terörle kesintisiz ve amansız mücadele” var. Bunun anlamı, devletin yüzyıllık asimilasyon, katliam ve ulusal baskı politikasından taviz verilmeyeceğidir. Bunu programda bir kere daha “deklare” etmiş oluyorlar. “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”, işçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun ve Alevilerin, tüm ezilen kesimlerin talep ve istemlerini dikkate almamış, vergilerin ve kredilerin büyük sermayeye aktarılmasını garanti altına alma adına yapılan bir “mutabakat programı”dır.

Örneğin; programda “Kıdem tazminatı sistemini sosyal taraflarla diyalog çerçevesinde gözden geçireceğiz[6] diyorlar. Ama bunun patronların isteği doğrultusunda ve onların çıkarına uygun olarak düzenleneceği açık. Yani sermaye kesiminin uzun bir zamandır direttiği “tazminat yükünden kurtulalım” talebini, işçilerin direnişleri sonucu tam olarak gasp edemeyen faşist Erdoğan kliğinin görevini Altılı Masa devralmış durumda.

Esnek (part-time) çalışmayı daha da geliştireceklerini vaat ediyorlar. Yıllardır uygulanan ve çalışanların aleyhine olan sistemi daha da geliştireceklerini ve kararlı bir şekilde uygulayacaklarını açıklıyorlar. “Etkin ve katılımcı bir yasama, istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme, bağımsız ve tarafsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem için Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçeceğiz.”[7] AKP de iktidara gelmeden önce bunları söylemişti ve genelde bütün burjuva partilerin programında asgari ölçüde bu tür şeyler yer alır. Ancak, uygulamaya geçtiklerinde ise “unutulur” ve tek taraflı olarak sermayenin çıkarlarıyla örtüşecek “şeffaflık” ve “özgürlük” gerçekleşir. Ama bu özgürlük, işçi sınıfının özgürlüğü asla değildir. Onların görevi, sermaye için artı-değer üretmek ve sermaye birikimini yükseltmektir.

Kısacası Altılı Masanın ortak mutabakat metninde, işçi sınıfı ve emekçiler lehine herhangi yeni bir şey yoktur! İşsizlerin adı hiç geçmemektedir. Kadın işçilerin durumu ele alınmamaktadır. “Eşit işe eşit ücret” TC Anayasası’nda zaten mevcuttur. Bütün burjuva ülkelerin anayasalarında olmasına karşın uygulanmadığı ve en az yüzde 20’lik bir fark bulunduğunu bilmiyor muyuz? Zaten bunun nasıl uygulanacağının açıklamasına dair tek kelime edilmemesi laf olsun diye konulduğunun bir göstergesi. Bu madde de diğerleri gibi “…ceğiz, …cağız” ile vaatler geçiştirilmiş. Kürtler için ise yüzyıldır süren faşizmin “daha kararlı uygulanacağı” vaadi var.

Kısacası “Masa”nın programında, işçi sınıfı ve emekçiler için yeni bir şey yok. Sadece ve sadece “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” var. “Ölümü” Erdoğan başkanlığında AKP-MHP faşist iktidarı temsil ediyor ve kendileri de “sıtmayı”. İşçi sınıfı böylesi bir programı kabul eder mi? Etmeli mi?

Bu programı “reformcu” olarak tanımlamak, “iyileştirmeler sağlayacak” diye kitleleri beklenti içine sokmak devrimci ve komünistlerin görevi olamaz. Bunu ancak burjuva liberalleri yapar ve onlar da bunu büyük bir “görev aşkıyla” yapıyorlar. Ve bir “yetmez ama evet” vakasına zemin hazırlıyorlar. Komünistler, sermayeyi daha da güçlendirici bu programı ellerinin tersiyle itmeli ve teşhir etmelidir. Bu program ne işçi sınıfına, ne emekçilere, ne kadınlara ne Kürtlere, ne diğer baskı altında olan azınlıklara ne de Alevilere bir iyileştirme sunar.

 Kemal Kılıçdaroğlu kimin cumhurbaşkanı adayı?

Bunun en basit yanıtı, yukarıda açıkladığımız programın ve daha somut ifadeyle; o sermaye kesimlerinin adayıdır. Emine Şenyaşarların, Gezi İsyanı nedeniyle yargılananların ve hapis yatanların, işçi sınıfının ve egemen ulus baskısı altındaki Kürtlerin adayı olamaz. Daha dün Kürt siyasetçilerin hapishaneye atılması için (Anayasaya aykırı olduğunu bile bile) oy veren kendisi ve partisidir. “Ankara-İstanbul Adalet Yürüyüşü” ise kendi milletvekili tutuklandığı içindir. Şimdi kısmen “ılımlı” konuşmaları, cumhurbaşkanı olmak için HDP’nin oylarına duyduğu gereksinimden kaynaklıdır.

Buna rağmen Kürtlerin adını anmamak için tüm çabayı göstermektedir. “Bütün renkler bir arada olmalıdır” demesi bir seçim sürecinin propaganda süresi kadar kısa ömürlüdür. Ayrıca sınıflı bir toplumda bütün renklerin birarada olması ve barış, içinde yaşaması sözkonusu değildir. Sermaye sınıfı ile işçi sınıfı “barış” içinde olamaz, zira çıkarları birbirinin zıddıdır. Kendini “Bay Kemal” olarak adlandıran Kılıçdaroğlu, işçi sınıfının yükselen devrimci potansiyeli ve toplumun ileri düzeyde politikleşmesini pasifize etmek için olağanüstü bir çaba harcıyor. Bugüne kadar işçi ve emekçilere “seçimi bekleyin” diyerek, sokaklara çıkmasının önüne geçmek istedi. Kitlelerin sokaklara çıkması, Gezi ve daha öncekiler politik eylemlerdir. Burjuvazi kitlelerin devrimci politikleşmesinden korkar. Bu nedenle de “Bay Kemal”, Erdoğan iktidarının ömrünü uzatanların başında geliyor.

Bay Kemal ayrıca Erdoğan iktidarının dış politikasını, özellikle de Kürdistan’ın önemli bölümlerinin işgalini ve Suriye’ye saldırıları açıktan desteklemesinin yanısıra daha saldırgan olmadığı için Erdoğan iktidarını eleştirmiştir.

Kürt, Türk çeşitli milliyetlerden ve inançlardan halkımız daha önce “Karaoğlan” gibi sosyal demokrat politikacıları gördü. Ve sonuçta o “Karaoğlan” tam da sermayenin istediği 19 Aralık 2000 hapishane katliamını yaptı.

Sonuç olarak “Bay Kemal”, kitleleri belli bir süre daha susturarak egemen sınıflar lehine devletin yıpranan yanlarını koşullara uygun olarak onarmak istiyor. Ancak bunun için işçi sınıfı ve emekçilerin “susup beklemesini” öğütlüyor.

İstediği 418 milyar ise Erdoğan kliğinden alıp kendini destekleyen sermaye kesimine aktarmak içindir. Sömürüyü ortadan kaldırmak için değil kapitalist sistemi idame ettirebilmek içindir bu. “Bay Kemal”, işçi ve emekçilerle helalleşemez. İşçi sınıfıyla helalleşmek demek; ücretli sömürü sistemi olan kapitalizmi yıkmak için ona karşı mücadele etmek demektir. Kürtlerle “helalleşmek” demek; Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkını kayıtsız şartsız tanımak demektir. Ve daha niceleri…

Sonuç olarak; biz işçi sınıfı ve emekçilere dayatılan ne “ölümü” ne de “sıtmayı” seçeceğiz. Her ikisini de şiddetle reddediyoruz.  İşçi sınıfının kendi öz politikası ve kurtuluş yolu vardır. Bu sosyalizm yoludur. Burjuvazinin işçilere sunduğu program kurtuluş değil daha fazla sömürü ve baskı zincirleriyle örülen ücretli kölelik sistemidir. İşçi sınıfının görevi, burjuva egemen sınıf klikleri içindeki çatışmada birinin aleti olmak ve birinden birini desteklemek değil, bunların gerçek yüzlerini teşhir ve tecrit ederek sömürüsüz, sınıfsız ve sınırsız sosyalizm ve devrim için mücadeleyi geliştirmektir.

 

1- Tuncay Özilhan: Mahşerin dört atlısı üzerimize geliyor, 19.10.2021, https://www.gazeteduvar.com.tr/ozilhan-mahserin-dort-atlisi-uzerimize-geliyor-haber

2- Kılıçdaroğlu: AKP’nin dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz, https://www.diken.com.tr/kilicdaroglu-akpnin-dokunulmazlik-teklifi-anayasaya-aykiri-ama-evet-diyecegiz/13.04.2016

3- Meral Akşener: “Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada ‘Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.https://haber.sol.org.tr/toplum/meral-aksener-faili-mechul-cinayetleri-itiraf-etti-icisleri-bakani-oldugum-donemde/24.09.2016

4- Sur’a giden Davutoğlu protesto edildi: “Evimizi siz yıktınız” https://m.bianet.org/bianet/toplum/263220-sur-a-giden-davutoglu-protesto-edildi-evimizi-siz-yiktiniz/13.06.2022

5- https://chp.org.tr/yayin/ortak-politikalar-mutabakat-metni/Open

6- https://chp.org.tr/yayin/ortak-politikalar-mutabakat-metni/Open, Çalışma Hayatı, s. 194

7- AgP, s. 13

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu