GüncelMakaleler

ANALİZ | Ortadoğu’da Çin Rüzgârı

Küresel arenalarda ve bölgesel savaşlarda da daha aktif siyaset üreten Çin Devleti, perde arkasından çıkarak, zaman zaman masaya yumruğunu vurmaya da başladı.

Ortadoğu genellikle ABD-Merkezi Devleti (ABD-MD) ile anılır. 1970’lerde İngiltere Devleti’nin bölgeden çekilmesi, petrol gelirlerindeki ani ve büyük yükselmeyle biriken petro dolarların cazibesi ve özellikle körfezdeki devletlerin (İran dahil) ABD-MD’nin himayesine girmesiyle Ortadoğu’nun büyük kısmı bu hegemon devlet tarafından kontrol edilir oldu.

2004 yılında ilan edilen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) de bu hakimiyeti ve algıyı güçlendirmişti. Ancak 2000 yılından itibaren yeniden güçlenmeye başlayan Rusya Federasyonu-Merkezi Devleti (RF-MD), 1979 yılında kurulan Molla rejimi dolasıyla ABD/MD’den kopan İran Devleti ve 1970’teki askeri darbeden beri ABD-MD karşıtı kutupta yer alan Suriye Devleti’ne yaslanarak Ortadoğu’da yeniden güçlenmeye başladı.

RF-MD’nin Şii cepheye dayanarak başlattığı güçlenme hamlesi, Çin Devleti’nin de Ortadoğu’ya daha fazla yönelmesine olanak tanıdı. Hızla büyüyen ekonomisinin enerji ihtiyacını karşılamak için Ortadoğu’ya ağırlık veren Çin Devleti, hızla büyüyen dış ticareti için de yeni Pazar olarak Ortadoğu’yu seçmişti.

Böylece Körfez ülkeleriyle geniş bir ticaret hacmine ulaşmıştı. Öyle ki Körfez İşbirliği Teşkilatı (KİT)’nın lider gücü olan S.Arabistan’ın en önemli ticaret ortakları arasına girebilmişti.

Son yirmi yılda Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), ABD-MD ve AB devletlerinin pek çok nüfuz alanını ele geçirdi. Orta ve Güney Amerika, Sahraaltı Afrika, Güneydoğu Asya gibi bölgelerde daha fazla genişleyen ŞİÖ, ekonomik ve askeri etkinliğini artırdıkça Ortadoğu’da daha fazla güçlenmeye başlamıştı. RF-MD, ŞİÖ içerisindeki askeri güçlenmeye öncülük ederken, Çin Devleti ise ekonomik öncülüğü üstlenmiştir.

S.Arabistan Devleti’nin haberi/icazeti olmadan S.Arabistan’da füze imalat tesisi kurdu. S.Arabistan’da veliaht prensin devletin başına geçmesiyle birlikte Çin Devleti’nin bu bölgedeki etkinliğini artırdığı söylenebilir.

Çin Devleti 2013 yılında başlattığı “Kuşak Yol Projesi” için milyarlarca dolarlık bütçe ayırdı. Bu projeyle öncelikle Güney Çin Denizi ile Basra Körfezi arasındaki deniz yolunu aktifleştirmek ve Himalayalar’ın batısından (Sincan-Uygur Bölgesi’nden) Pakistan’ın kuzey-güney hattına (Belucistan ve Umman Denizine) uzanan oto ve tren yoluyla birleştirmek istiyor. Böylece Ortadoğu’yla ticaretini hızlandırıp genişletirken bu bölgeden enerji ihtiyacını daha hızlı ve istikrarlı karşılamayı planlıyor.

Sırf Pakistan için 50 milyar dolar ayıran Çin Devleti, İran Devleti ve KİT devletleriyle de bu proje kapsamında pek çok antlaşma imzaladı. Tarihi İpek Yolu’nu güncelleyip hızlandırmak isteyen Çin Devleti, bu ticaret yolu üzerindeki devletlerin politik/iç işlerine de daha fazla müdahale etmeye başladı. Önceden askeri müdahalelerden kaçınan ve ülkelerin içişlerine doğrudan müdahil olmayı tercih etmeyen Çin Devleti son 10 yılda bu politikasını terk etmiş gibi görünüyor.

ABD-MD’den sonra dünyada en fazla askeri harcama yapan ikinci devlet olan Çin Devleti, silah satışında da son yıllarda hep ilk beş sırada yer alıyor. Bu askeri gücünü, politik etkinliğini artırmak için kullanan Çin Devleti, Ortadoğu’nun çatışmalı/gerilimli iki devleti olan S.Arabistan ile İran’ı bile barıştırdı. Birisi Sünni cephenin diğeri Şii cephenin lider gücü olan ve her kişi de bölgesel güç olmanın yanısıra iki küresel hegemon blokun (NATO ve ŞİÖ) temsilcileri olarak Ortadoğu’nun güç dengelerinde başat etkiye sahipler.

Çin Devleti, 2017 yılında ŞİÖ’ye Hindistan ve Pakistan’ın katılımıyla projesinde daha hızlı ilerleme olanağı bulmuşken, 2021 yılında İran Devleti’nin de katılımıyla birlikte çok daha büyük avantaj sağlamış oldu. Bu “olumlu adımları” daha üst seviyeye çıkartmak için de ABD-MD güdümünde olan S.Arabistan Devleti’ni bile ŞİÖ’ye davet etmekten çekinmedi.

S.Arabistan Devleti hem petrol hem güvenlik açısından ABD-MD’ye bağlı/bağımlı iken bu hamleler biraz şaşırtıcı görünüyor. Ancak dünyadaki petrol rezervlerinin ortalama ömrü 30 yıl olduğundan; Ortadoğu devletleri eski tarz tek tip bağımlılığı terkedip petrolsüz dünyaya hazırlık yapma yazısıyla ABD-MD’nin güdümünden çıkıp farklı alternatifleri deneyimliyorlar. İran Devleti, zaten 1979’da ABD-MD’den koparak önce SSCB-Merkezi Devleti’ne sonra RF-MD’ye yaslanarak bölgesel güç olma konumunu sürdürdü.

S.Arabistan Devleti ise son yıllarda ABD-MD ekseninden farklı alternatifleri deneyimliyor. Çin Devleti’yle bu çerçevede askeri ve ekonomik işbirliğini geliştiren S.Arabistan Devleti’nin bu açıdan KİT devletlerine de öncülük yaptığı söylenebilir.

Çin Devleti, S.Arabistan Devleti’nin Suriye Devleti’yle barışmasında da etkili olmuştur. Son yıllarda RF-MD’yle birlikte aktif olarak politik arenalarda boy gösteren Çin Devleti, Suriye Devleti’nin eski gücünü kazanması için çaba sarfediyor. RF-MD’yle birlikte Çin Devleti’nin girişimleri sonucu Suriye Devleti, KİT devletleriyle barıştı. S.Arabistan ve diğer Körfez devletleri büyükelçilikleri açma kararını takiben bakanlar düzeyinde görüşmeler gerçekleştirdiler.

Suriye Devleti’nin 2011’de askıya alınan Arap Birliği üyeliği yeniden aktifleştirildi. Böylece Esad(lar) rejimi de iç savaştan galip çıktığını ilan ederken; Çin Devleti RF-MD’yle birlikte sahada olduğunu göstermiş oldu.

Çin Devleti ve RF-MD, ağırlıklı olarak İran Devleti’nin Şii cephesinin liderliği üzerinden Irak, Suriye, Lübnan, S.Arabistan, Bahreyn gibi ülkelerdeki Şiiler üzerinde nüfuzlarını genişleterek ABD-MD’nin nüfuzlarını daraltmaya odaklanmışlardı. BOP’la birlikte iyice belirginleşen Şii ve Sünni cepheler iki küresel bloku (NATO ve ŞİÖ) temsil ediyordu.

Ancak son birkaç yıldır, bu cepheleşmeye dayalı kutuplaşmanın zayıfladığını ve özellikle Çin Devleti’nin KİT gibi petrol zengini ve bölgenin en güçlü/zengin Sünni ittifakı olan devletlerle askeri ve ekonomik işbirliğini geliştirdiği; dahası, doğrudan politik arenada bu devletlerle birlikte boy gösterdiği söylenebilir.

Küresel hegemon güçler arasında rekabet kızışıyor

Çin Devleti’nin 2013 yılında ilan ettiği “Kuşak Yol Projesi”yle birlikte değişen dış politika tarzı hem askeri hem politik olarak daha aktif ve agresif bir hat izleneceğini gösteriyor. Ortadoğu’ya müdahaleleri de bu çerçevede değerlendirilebiliriz. Dünya genelinde petrol rezervlerinin ortalama ömrü 30 yıl olsa da KİT ülkelerindeki (özellikle S.Arabistan’ın) petro/rezervlerinin ortalama ömrü 90 yıl civarıdır. Dünya meta üretiminde -özellikle ambalaj ve teknolojik ürün kalıbında- geniş yeri olan plastiğin ana hammaddesi olan petrole duyulan ihtiyaç uzun süre daha devam edecektir. Yanısıra bu ülkelerin pazar olarak derinliği de Çin Devleti’ni cezbediyor.

Bu sebeplerden dolayı Çin Devleti, kendisini artık kısıtlayan Şii-Sünni cephelerin kutuplaşmasını aşan politik tarzıyla Sünni cephenin öncü kuvvetleriyle doğrudan askeri, ekonomik, politik ilişki geliştirerek Kuşak Yol Projesi’ni daha sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışıyor.

Bu çerçevede Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu’da daha aktif politika tarzını benimsediği söylenebilir. Küresel arenalarda ve bölgesel savaşlarda da daha aktif siyaset üreten Çin Devleti, perde arkasından çıkarak, zaman zaman masaya yumruğunu vurmaya da başladı. Tayvan krizinde olduğu gibi askeri açıdan agresif bir strateji izleyen Çin Devleti, Ukrayna işgalinde veya Suriye iç savaşında arabulucu rol oynayabiliyor.

Her iki tarzda da küresel güç dengelerinde daha aktif olacağını gösteren Çin Devleti, askeri açıdan da daha fazla güçleniyor. Bu durum küresel hegemon güçler arasındaki rekabetin kızışması anlamına gelmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu