GüncelMakaleler

İZLENİM | “Dayanışmayı örgütleme kaygısıyla gittik!”

Yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin bu kadar yoğun hissedildiği bir yerde halkla dayanışmanın, sınırları aşan, yaşama dokunan bir pratiğin neye tekabül ettiğini somutta görüyoruz.

Mevcut sistemin içerisinde bulunduğumuz her koşulda dayattığı yıkım ve inşa çatışması bugün yaşamımızın temellerini, barındığımız binaları sarstı.

Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 6.8 büyüklüğünde yaşanan deprem ve ihmaller zinciri onlarca insanın yaşamını yitirmesine ve binlercesinin yaralanmasına sebep oldu.

Fay hatları ülkenin bir ucundan bir ucuna uzanırken sağlıklı, güvenceli binaların inşa edilmesi gerekirken, kentsel dönüşüm adı altında yapılacak vurgunların tartışılması şirket-devlet-parti üçgeninde 50’nin üzerinde insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlandı.

Yaşanan yıkımın bu kadar insanın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanması “Allah’ın takdiri” olarak nitelendirilirken köylerde yaşayan insanların kış aylarında şehir merkezinde yaşaması bir şans olarak nitelendi.

Depremin yazın gerçekleşmemiş olması, toz duman olan köylerde yüzlerce insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanacak olmasından dolayı, bir lütuf olarak ele alındı.

Mevcut iktidar bu söylemlerle “algıyı” yönetirken İstanbul’da Gençlik Örgütleri olarak bir araya gelip depremden yoğun hasar gören bölgelere giderek dayanışmayı örgütlemeyi, süreci takip etmeyi hedefledik.

Bu süreç dayanışmayı fiili olarak ortaya koymamız, yaşanan yıkımı daha açık gözlemlememiz ve belli sonuçlara ulaşmamız açısından oldukça olumlu oldu. Üç gün süren bu sürece dair izlenimlerimizi paylaşmak önemli gözüküyor.

İlk gün

Bir tanıktan aldığımız daha sonra doğruladığımız bir bilgi ilk verileri ortaya koyuyordu. Bu depremde dört can kaybının yaşandığı bir binanın Kovancılar depreminden sonra birinci dereceden hasarlı olduğu tespit edilmiş. Fakat buna rağmen yeniden güçlendirme yapılmadan sıva badana usulü kullanılmaya devam edilmiş.

Yeniden inşasına dair pazarlıklar binanın sahibi ve müteahhitler arasında sürerken; deprem dört insanın yaşamını yitirmesi birçok insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Bu durum hasarlı binalara bugün nasıl yaklaşılacağı noktasında bir çok kafa karışıklığına ve kaygıya işaret ediyor.

Daha sonra Sivrice’de gerçekleştirdiğimiz çadır ziyaretlerinde de halkın büyük çoğunluğunun kaygısının bu olduğu ortaya çıktı. Buradan doğru bugün hasarlı binalara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair derli toplu bir çalışma yürütülmesi gerektiği anlaşılıyor.

Depremin ardından ilk üç günde Sivrice ve Pötürge’ye belli destek ulaşsa da kentin hasar gören diğer bölgelerine yardımların ulaşmadığını gözlemliyoruz. Cemevlerini ve taziye evlerini ziyaret ederek insanların ihtiyaçlarını, kaygılarını, durumlarını sorduğumuz bir gün oldu.

HDP tırlarının Elazığ girişinde engellenmesi insanların ana gündemlerinden birini oluşturuyor. Yoksulluk, işsizlik insanların belini bükerken üstüne eklenen deprem; insanların güvencesizliğini daha fazla derinleştiriyor.

Cemevini ziyaretimizde depremin tüm psikolojik etkisine rağmen çocukların okulların tatil olmasını fırsat bilip şen-şakrak koşturduğunu gördük. Depremin etkisi yetişkinlerde daha fazla göze çarpıyor.

 

İkinci Gün

Sabah aldığımız bilgiye göre HDP’nin gönderdiği dayanışma malzemeleri engellenmeye devam ediyor. Vakit kaybetmeden 34 çadırın olduğu bir bölgeye gidiyoruz. İnsanların çadır ihtiyaçları karşılanmış durumda, beslenme ihtiyaçları da kısmen belediyelerden gönderilen araçlar tarafından karşılanıyor.

Çadır kenti ziyaretimizde ailelerle, gençlerle, çocuklarla sohbet ediyoruz. İlk duyduğumuz tepki “AFAD çadırları kurup gitti!” oluyor. Gerçekten de çadırları kurup gitmişlerdi.

3 çadır da evlerden getirilen sobalar kurulmuş diğer çadırlarda herhangi bir ısıtıcı yok, bir iki battaniye ile 4-5 kişilik aileler idare etmeye çalışıyorlar.

Çocuklar soba olan çadırların birinde tutularak ısıtılıyor. Bir kısmı hastalanmış, evlere girilemediği için yıkanamayan bebeklerin vücutları tahriş olmuş durumda. Akşam aileler çadırlarında kalırken, çocukların soğuk çadırlarda hasta olma ihtimali büyük bir kaygı yaratıyor.

Üniversite öğrencileri olarak eksikliklere bakıyor, bir liste oluşturuyoruz. Eksikliklerin bir kısmını elimizde bulunan eşyalarla karşılıyoruz ama yetersiz oluyor. Elazığ’da bulunan STK’larla irtibat kuruyoruz, doktor talep ediyoruz. Diğer eşyaların karşılanması noktasında basınç oluşturmaya çalışıyoruz. Çevrede bulunan bir belediye aracından çocuk bezi temin edebiliyoruz.  Ne yapabileceğimiz konusunda araştırma yapmak üzere şehir merkezine dönüyoruz.

Devletin rant ve talan kaygısıyla tüm hantallığını ortaya koyduğu dönemde Alevi-Kürt halkının yoğun yaşadığı bir ilçeyi en sonlara bırakması bizi şaşırtmıyor. Akşam çocuklarla ve ailelerle birlikte olmak için yeniden çadır bölgesine gidiyoruz.

Saatin 18:30’u geçmesine rağmen yemek gelmeyen bölgede insanların yemek pişirme olanağıda bulunmuyor. Bu konuda basınç oluşturma çabalarımız yemeğin gelmesiyle sonuçlanıyor. Bununla paralel bir kamyon dayanışma malzemesi(battaniye, yastık, ısıtıcı, bebek bezi, ped, biraz kıyafet) geliyor. Dağıtımını üniversite öğrencileri olarak biz yapıyoruz.

Gelen malzemelerin hepsinin aynı firmalardan olması en çok göze çarpan şeylerden oluyor. En önemlisi ise elektrikli soba gönderilirken çadırların hiçbirinde elektrik bulunmuyor olması.

Dağıtım geç saatlere kadar sürüyor. Ancak bu koşturmaca insanların biraz olsun yüzünü güldürüyor. Battaniye ve yatak ihtiyacı büyük oranda karşılanmış oluyor.

Tabi elektriksiz bir yerde elektrikli ısıtıcılar yine göz dolduruyor!

 

Üçüncü Gün

Depremin merkez üssü olan Sivrice’ye bugün geçebiliyoruz. Şehir merkezinden otobüsle geçerken sağlı sollu her yerde karşımıza çadırlar çıkıyor. Dikkat ettiğimiz durum çadırlarda soba olup olmadığı oluyor. Yıkımın bu boyutu daha çok gözümüze çarpıyor.

Sivrice’de otobüsten indiğimiz anda da en büyük soru işaretimiz bu oluyor. Çünkü şehir merkezinden en az 10 derece daha düşük-soğuk havayla ve tipiyle karşılaşıyoruz. Bir yandan karlı dağlardan esen rüzgâr, bir yandan barajın nemi, soğuğu içimize işletiyor.

Sağlı sollu çadırları görüyoruz. Bir caminin önünden geçiyoruz caminin duvarlarındaki çatlaklar camiden uzaklaşmamızı işaret ediyor. İnsanlarla sohbet ediyor ve kullanılamaz hale geldiğini öğreniyoruz.

Dayanışma için gelen gönüllüler ile sohbet ediyoruz. Gözlemlerini dinliyoruz. Daha sonra AFAD çalışanları ile duruma dair konuşuyoruz. AKP’li ve MHP’li yönetici kimliğinin ayrıcalık olarak kullanılmaya çalışıldığını ifade ediyorlar. Çadırları ziyaret ediyoruz. Çadırların önünde oturan insanlarla sohbet etmeye başlıyoruz. “Nasılsınız? Geçmiş olsun!” diyoruz. “Nasıl olalım? Soğuk!” diye cevabınıalıyoruz.

Sohbetimiz başlıyor:Deprem, soğuklar, deprem anı, sonrası gelen malzemeler, ihtiyaçlar birçok şeye dair konuşma fırsatımız oluyor. Sivrice’de ki binaların önceki depremde aldığı hasarlar, AKP-MHP arasında süren yerel rekabet, HDP yardımlarının engellenmesi, Sivrice’yi reklam merkezine çeviren devletin Alevi-Kürtlerin yaşadığı bölgelerde ki yokluğu, depremin psikolojik etkisine dair sohbet ediyoruz.

Sohbet ediyoruz derken dinliyoruz, çelişkilerin yoğun olduğu bir durumda birçok meselenin derinlemesine ele alındığını görüyoruz. Özel olarak konuşmak istenilen mesele yeniden inşa oluyor. Depremde hasar gören binaların içerisinde yaşamak istemediklerini ifade ediyorlar.

Konteyner kentler ve yeni inşa edilecek binalarda yaşamaları en önemli kaygı oluyor. Barınma hakkının en temel ihtiyaçlardan birisi olduğu noktasında kamuoyu oluşturulması bekleniyor.  Ayrılırken elimizden geleni yapmaya çalışacağımızı ifade ediyoruz.

Üç günde defalarca karşılaştığımız iki kelimeyi duyuyoruz. “Varlığınız yeter!” cevabıyla karşılaşıyoruz. Giderken; taşıdığımız bir çok kaygının yanı sıra yaşananların insanları ne kadar yakınlaştırdığını görüyoruz. Yukarıda ifade ettiğimiz tablodevletin her adımı ve olayı rant ve talan için fırsata çevirdiğini ortaya koyuyor.

Yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin bu kadar yoğun hissedildiği bir yerde halkla dayanışmanın, sınırları aşan, yaşama dokunan bir pratiğin neye tekabül ettiğini somutta görüyoruz.

Durumu inceleyip somut bir planlamayı önümüze görev olarak koymayı hedefleyerek kentten ayrılıyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu