DünyaGüncel

ÇEVİRİ | Filipinler Komünist Partisi Kurucu Başkanı Jose Maria Sison ile Söyleşi

FKP ve YHO’nun gerilla cephelerinde, siyasi iktidarın yerel organları kurulur ve Halk Hükümetinin Kurulmasına İlişkin Kılavuz İlkeler uyarınca halkın demokratik hükümetini oluşturur.

Filipin Devrimi Web Merkezi (PRWC- philippinerevolution.nu), kites Yayın Komitesi (kites-journal.org) tarafından FKP Kurucu Başkanı Jose Maria Sison ile yapılan röportajı yeniden yayınlıyor. Röportajın tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.

Kites Yayın Komitesi tarafından gerçekleştirilmiştir (Eylül 2022)

Editoryal Giriş

Eylül 2022’de kites, Aralık 1968’de kurulan ve Mart 1969’da başlatılan halk savaşında Yeni Halk Ordusu’nu kuran ve yöneten Filipinler Komünist Partisi’nin (FKP) Kurucu Başkanı Jose Maria Sison ile röportaj yapma onuruna erişti. 1974 yılında Ferdinand Marcos diktatörlüğü tarafından yakalanan Sison, Marcos diktatörlüğünün devrilmesinden sonra 1986 yılında serbest bırakılmadan önce yıllarca işkence ve hücre hapsi ile karşı karşıya kaldı.

Sison, 1988 yılında bir konuşma turu için yurtdışında bulunduğu sırada Filipin gerici hükümetinin pasaportunu iptal etmesi üzerine Hollanda’ya sığınmak zorunda kaldı.

Sison 1992 yılında Hollanda Danıştayı tarafından siyasi mülteci olarak tanındı ve o zamandan beri Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi uyarınca geri göndermeme ilkesinin korumasından yararlanarak Filipinler’e veya herhangi bir üçüncü ülkeye sınır dışı edilmesini engelledi.

Halk savaşı devam ederken ve savaşın altında yatan nedenler daha da kötüleşirken, Sison zorunlu sürgünü sırasında defalarca yasal taciz ve baskı girişimleriyle karşı karşıya kaldı: 2007 yılında kendisine yöneltilen ve Filipinler’deki ABD-Arroyo rejimi tarafından kışkırtılan uydurma çoklu cinayet suçlamalarıyla Hollanda mahkeme sisteminde mücadele etti ve bunları yendi. Sison daha sonra, 2009 yılında yerleştirildiği AB terör listesinden adının çıkarılması için Avrupa Adalet Divanı’nda ayrı bir dava kazandı.

Bu röportaja hazırlanırken kites’e söylediği gibi, “Yasal olarak temizim ve düşünce ve ifade özgürlüğümün önünde hiçbir engel yok.” Sison, siyasi düşünce ve faaliyetlerini bastırma girişimlerine rağmen, emperyalizme karşı ve sosyalist davayı savunan bir kamusal entelektüel olarak son derece aktif olmaya devam etmekte ve Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi’nin Baş Siyasi Danışmanı olarak görev yapmaktadır.

Sison, yoldaşı ve eşi Julie de Lima ile Hollanda’nın Utrecht kentinde, Filipin ulusal demokratik hareketinin destekçileri ve dostlarından oluşan bir toplulukla çevrili olarak yaşamaktadır.

Röportaj

1.Kites: Bu röportajı yapmak için önemli bir zamandayız: iki gerici ve despotik rejimi birbirine bağlayan yeni Marcos-Duterte yönetimi, eski sistemin savunucularının feryatlarına rağmen Filipinler’deki halk savaşını giderek daha güncel ve acil hale getiriyor. Devrimcilerin ve dünyanın dört bir yanında devrimci olmak isteyenlerin, 50 yılı aşkın devrimci dönüşümden, mücadeleden, düzeltme hareketlerinden ve Filipinler’de doğan devrimci halkın, onların öncüsü Filipinler Komünist Partisi’nin, onun Yeni Halk Ordusu’nun ve Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi’nin disiplin ve kararlılığından öğrenecekleri çok şey var.

Yoldaş, elli yılı aşkın bir süre önce yazdığınız Filipin Toplumu ve Devrimi ya da “FTD” ile başlamak istiyoruz; anladığımız kadarıyla bu kitap Filipin devrimci hareketinin tüm kademeleri için Filipin halkının temel sorunlarını ve bunların Demokratik Halk Devrimi ile çözümünü anlamak için başvurulacak bir kaynak olmuştur. Filipinler dışındaki bizler için FTD, Marksist tarihsel materyalizmin örnek bir modeli olarak duruyor.

FTD’nin yazılmasının 1968’de Filipinler Komünist Partisi’nin (FKP) yeniden kurulmasıyla nasıl bir ilişkisi vardı? FTD’nin araştırma ve üretimi ne kadar sürdü? Bu projenin yürütülmesi ile Lava kliğinin liderliğindeki revizyonist Partido Komunista ng Pilipinas’tan (PKP) kopuş arasındaki ilişki neydi?

Jose Maria Sison: Filipin halkının ve eski Filipin Adaları Komünist Partisi’nin[i] tarihi ve sosyal koşulları üzerine çalışmalarım 1950’lerin ikinci yarısında başladı. Yoldaşlarım ve benim için 1966 yılında eski partinin kontrolünü elinde bulunduran Lava revizyonist kliğinden ayrılma zamanı geldiğinde, 26 Aralık 1968’de FKP’yi yeniden kurmak amacıyla “Hataları Düzeltmek ve Partiyi Yeniden İnşa Etmek”, FKP Anayasası ve “Demokratik Halk Devrimi Programı” gibi düzeltme belgelerinin araştırılmasına ve taslaklarının hazırlanmasına öncelik verdik.[ii]

FKP’nin yeniden kurulmasının ardından, Mayıs-Ağustos 1969 tarihleri arasında Filipin Toplumu ve Devrimi’nin (FTD) araştırılması, ana hatlarının çizilmesi ve taslağının hazırlanması için derhal harekete geçtim. FKP’nin, proletaryanın ve tüm halkın tarihini, sorunlarını ve devrimci programını detaylandırmak için FTD’ye acilen ihtiyaç vardı. Ekim ayına kadar yoldaşların taslakları okumasına ve eleştirmesine izin verdim ve o ayın son haftasında FTD, FKP Merkez Yayınevi tarafından bölüm bölüm teksirle basılmaya hazır hale geldi.

Genç Jose Maria Sison.

FTD, FKP’nin yeniden kurulması ve uzun süreli halk savaşı yoluyla demokratik halk devriminin yeniden başlatılması için ideolojik ve siyasi temel atma sürecini tamamladı. Filipin halkının tarihi (Bölüm 1), halkın temel sorunları (Bölüm 2) ve çözüm olarak halkın demokratik devrimi (Bölüm 3) üzerine böyle bir kitap üreterek ve 29 Mart 1969’da Yeni Halk Ordusu’nu kurarak devrimci inisiyatifi Lava revizyonist kliğinden tamamen ele geçirdik.

2.Modern Filipinler’in bir ulus olarak hem İspanyol sömürgeleştirme sürecinde hem de bu sömürgeleştirmeye karşı direnişte şekillendiğini belirtiyor ve “Filipin halkı arasında büyük bir devrimci gelenek” olduğunu yazıyorsunuz. Bu büyük devrimci geleneğin Filipinler’deki çağdaş devrimci harekete mirası nedir?

Filipin halkının sömürgeciliğe karşı ulusal bağımsızlık, feodalizme ve ortaçağa karşı demokrasi için verdiği devrimci mücadelenin mirasını 1896 Filipin devrimine borçluyuz. Ancak liberal burjuvazi tarafından yönetilen bu eski demokratik devrim, Aguinaldo hükümetine İspanyol sömürgeciliğine karşı yardım ediyormuş gibi yapan ABD emperyalizminin 1899’dan itibaren başlattığı saldırı savaşıyla yenilgiye uğratıldı.

Filipin-Amerikan Savaşı sırasında Filipinli Moroları katleden Amerikan askerlerini tasvir eden 1913 tarihli bu ABD Ordusu posteri, ABD emperyalizminin Filipinler halkıyla ilişkisinin özünü göstermektedir.

FKP, Filipin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesini artık liberal burjuvazinin sınıf önderliğinde değil, modern emperyalizm ve dünya proleter devrimi çağına uygun olarak işçi sınıfının önderliğinde yeni bir demokratik devrim olarak sürdürme sözü vermiştir. Yeni demokratik devrim, emperyalist egemenliği ve büyük kompradorlar, toprak ağaları ve bürokratlardan oluşan yerel sömürücü sınıfları yenmeyi ve sosyalist devrime geçmeyi hedeflemektedir.

3.Filipinli kitlelerin İspanya’dan ABD’ye, Japonya’ya, tekrar ABD’ye ve şimdi hem ABD hem de Çin’e kadar sömürgeleştirmeye ve emperyalizme karşı devam eden direnişi devrimci ve komünist hareketin gelişimini nasıl etkiledi?

İspanyol sömürgeciliği, Japon faşist işgali ve ABD emperyalizminin Filipinler üzerindeki bir dizi yabancı hakimiyeti ve Çin emperyalizminin Batı Filipin Denizi’ndeki son askeri üsleri, Filipin halkına, özellikle de emekçi işçi ve köylü kitlelerine zarar veren bir dizi sorunu dayattı. Ancak Filipin halkı aynı zamanda bu yabancı canavarlara karşı bir dizi devrimci mücadele yürütmeyi de kapsamlı ve derin bir şekilde öğrenmiştir.

FKP ve Filipin halkının diğer devrimci güçleri bu mücadelelerden o kadar çok şey öğrendiler ve başardılar ki, ülke çapında ve emekçi işçi ve köylü kitleleriyle yakından bağlantılı silahlı bir devrimci hareket inşa edebildiler. 53 yıllık kesintisiz mücadelenin ardından Filipin devrimi, 1896 Filipin Devrimi’nden bu yana daha önce ulaşılan güç seviyelerinin ötesinde eşi benzeri görülmemiş bir güç biriktirmiştir.

4.Filipinler’in emperyalizm, feodalizm ve bürokrat kapitalizmi gibi üç temel sorunla birlikte yarı sömürge ve yarı feodal olduğu analizine nasıl ulaştınız? Bu analiz Lava kliğinin analizinden nasıl farklıydı?

Filipinler yarı sömürge olmaya devam ediyor çünkü henüz tam ulusal bağımsızlığını gerçekleştirmedi. ABD emperyalizmi, 1946’daki sözde bağımsızlıktan bu yana, eşitsiz antlaşmalar, anlaşmalar ve düzenlemeler yoluyla Filipinler’in siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri olarak ABD’nin emirlerine boyun eğmesini sağlamıştır. Filipinli sömürücü sınıflar ve onların egemen sistemi, Filipin halkının ulusal ve demokratik haklarına karşı ABD emperyalizmine tabidir.

Filipinler ekonomik ve sosyal açıdan da yarı feodal bir yapıya sahiptir. Feodal ve yarı feodal ilişkiler devam etmektedir. Aslında, feodal toprak ağası-kiracı ilişkileri, sınırlı sayıda düzenli ücretli tarım işçisine sahip olan ve sadece en yoğun hasat sezonlarında düşük ücretli mevsimlik tarım işçileri çalıştıran tarım şirketleri tarafından işletilen plantasyonlardaki yarı feodal ilişkilerden daha fazla yoksul köylüyü, tarım işçisini ve hektar alanını kapsamaktadır. Bir bütün olarak Filipin ekonomisi, 19. yüzyıldan bu yana meta üretim ve dağıtım sisteminin hakimiyetine rağmen, endüstriyel kapitalist bir sınıftan ziyade büyük komprador-kiracı kombinasyonu tarafından yönetilmektedir.

Lavaite revizyonistleri, Mao’nun daha önce ve benim daha sonra emperyalizmin ya da yabancı tekelci kapitalizmin feodalizmi toplumsal temel olarak kullandığını nasıl açıkladığımızı anlayamadılar. Feodal ve yarı feodal ilişkilerin yoksullaştırdığı çok sayıda insan, yabancı yatırımcıların ya da büyük kompradorların herhangi bir girişimi için ucuz işgücü sağlamaya, ihracat için ucuz hammadde ve egzotik meyveler üretmeye, emperyalist ülkelerden gelen mamulleri tüketmeye vb. hizmet etmektedir. Moğollar gibi İspanyol sömürgeciler ve ABD emperyalistleri de personel eksikliklerini yerel yöneticiler arasındaki kuklaları kullanarak gidermektedir. Bu, emperyalizmin toplumsal taban olarak feodalizmden nasıl yararlandığını kolayca açıklayacaktır.

Filipinler’deki yabancı yönetim, merkezi düzeyden yerel düzeye kadar her zaman yerel kuklalara dayanmıştır. Yani yarı sömürge koşullarında yabancı hükümdar tüm ülkeyi yönetmek için toprak ağası sınıfına dayalı politikacılardan yararlanır. Bu da toprak ağalarının ve toprak ağalarıyla ilişkili büyük kompradorların ABD emperyalizminin ülkeyi yönetmesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Böylece toprak ağası ve büyük komprador tabanının emperyalizmin gerçek tabanı olduğunu kolayca görebilirsiniz.

5.FTD’yi yazdığınız zamandan bu yana yaşanan büyük sosyal ve ekonomik dönüşümlere rağmen Filipinler’in yarı feodal ve yarı sömürge olduğuna dair temel analizin neden hala doğru olduğuna ve bunun bazıları için neden tartışmalı olduğuna dair değerlendirmeniz nedir? FTD’nin yazılmasından bu yana Filipinler toplumunun maddi temelinde değişen bir şey varsa o da nedir?

Filipinler’in siyasi olarak yarı-sömürge ya da isterseniz yeni-sömürge olarak kaldığını, tam bağımsızlıktan büyük ölçüde yoksun olduğunu ve esas olarak ABD emperyalizmine boyun eğdiğini daha önce açıklamıştım. Şimdi de ekonomik ve sosyal açıdan yarı-sömürge terimine odaklanmama izin verin. Size yarı feodalizm hakkında bir fikir vermesi için “Filipinler’de Yarı feodalizm” başlıklı makalemden birkaç paragraf aktarmama izin verin ve ardından lütfen makalenin tamamını okumaya devam edin:

Filipinler’de tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin tümü faaliyetlerini sürdürebilmek için sermaye mallarının yanı sıra çeşitli derecelerde ara malların ithalatına da bağımlıdır. Bunlar arasında mekanik, elektro-mekanik ve elektronik ekipmanlar, yakıtlar, metaller, kimyasallar ve tarımsal girdiler yer almaktadır. Yarı feodal ekonomide üretimi optimize etmek için bunlar gereklidir.

Arazi yüzeyinin yarısından fazlası ülkede üretilen toplam şekerin %60’ını oluşturan şeker plantasyonlarıyla kaplı olan Filipinler’deki Negros Adaları’nda bir şeker kamışı işçisi.

Bu sermaye mallarının ithalatı, bazı tarımsal ürünlerin, maden cevherlerinin, yarı mamullerin ve canlı erkek ve kadın şeklindeki ucuz işgücünün ihracatı ile karşılanmaktadır. Ancak bu ihracat hiçbir zaman yeterli olmamakta ve sürekli büyüyen bir ticaret açığı ortaya çıkmakta, bu da artan dış borç ve doğrudan yatırımlarla ödenmekte, bu da sorunu daha da derinleştirmekte ve kötüleştirmektedir.

Burjuva iktisatçıların yeni sanayileşmiş bir ülke haline geldiği yönündeki temelsiz iddialarına rağmen, Filipinler’in endüstriyel bir temeli yoktur ve endüstriyel kapitalist olarak kabul edilemez. Zengin maden kaynaklarına sahiptir ancak bunlar sadece çıkarılmakta ve endüstriyel kapitalist ekonomilere ihraç edilmektedir. Metalürjiyi birincil işleme ya da sadece maden cevherlerinin çıkarılması aşamasının ötesinde geliştirmemiştir ve çelik ve diğer temel metalleri, makine aletlerini, hassas aletleri ve diğer temel endüstriyel üretim araçlarını üretme kapasitesi yoktur.

Sanayi sektörünün tüm alt sektörleri (madencilik ve taş ocakçılığı, inşaat, ithal ham petrolün rafine edilmesi, otomobil ve gemi montajı, elektronik montaj, çimento, kimyasal madde ve gübre üretimi, hazır giyim, endüstriyel gıda ve içecek işleme, ithal levha, tüp ve çelik ve diğer metal çubukların yeniden şekillendirilmesi, vb) büyük ölçüde ithal elektro-mekanik ekipmana, yakıta ve yurtdışında önceden imal edilmiş bileşenlere bağımlıdır. Son yıllarda ithal sanayi girdileri, pahalı yazılımlara ve izinsiz teknoloji transferini önlemek için emperyalist firmalar tarafından kontrol edilen patentler gibi diğer ağır korumalı “fikri mülkiyete” bağımlı dijital teknoloji araçlarını da içermeye başladı.

Elektronik ve ulaşım ekipmanlarında (arabalar, kamyonlar, motosikletler ve gemiler) imalat olarak gösterilen şey, yalnızca yurtdışından gelen bitmiş parçaların ve bileşenlerin montajıdır. Gemi inşası diye yutturulan şey, esas olarak yurtdışında prefabrike edilmiş parçaların kaynaklanmasıdır. Çelik endüstrisi diye yutturulan şey, ithal edilen metal levhaların, boruların ve çubukların yeniden şekillendirilmesinden ibarettir.

Üretim ilişkileri, Filipin üretim tarzının yarı feodal karakterini en iyi şekilde tanımlamaktadır. Baş yönetici sınıf artık feodal dönemlerin geleneksel rant toplayan toprak ağası sınıfı değildir. Yabancı tekelci kapitalizmin başlıca finans ve ticaret ajanı olan ve büyük bankaların, ihracat-ithalat şirketlerinin, alışveriş merkezlerinin, inşaat ve emlak şirketlerinin ve benzerlerinin sahibi olan komprador büyük burjuvazidir.

Aynı zamanda, en büyük haciendalara (büyük çiftlikler ed.) ve hayvancılık ve kümes hayvanı çiftlikleri, balıkçılık filoları, tarımsal ormancılık plantasyonları (sanayide kullanılan kimi bitkilerin geniş ölçüde yetiştirildiği tarımsal işletme ed.) ve madencilik şirketlerindeki hisse senetleri de dahil olmak üzere ilgili tarımsal işletmelere sahiptir ve ithal ettiği manüfaktür ürünleri karşılığında ihraç edeceği birincil malları güvence altına almaktadır.

Komprador büyük burjuvazi, yarı feodal karakterini, tüccar kapitalist ve hacıendaların feodal sahibi olarak melez karakterini vurgulamak için genellikle büyük komprador-toprak ağası sınıfı olarak adlandırılır. Üretim yapar ama üretim araçlarının çoğunu, yakıtı ve toplam ürünün en önemli bileşenlerini ithal eder.

Haciendalarında bir miktar makineleşme kullanıyor ancak mevsimlik tarım işçilerinin ucuz emeğini kullanmaya devam ediyor ve yaygın geleneksel kira toplayan toprak ağalarından yerel işleme, iç ticaret ve ihracat için büyük miktarda tarımsal artık topluyor. Yüksek bürokrat kapitalistlerin büyük komprador karakterini ve ulusal, bölgesel, il ve şehir düzeyindeki seçimlerin sonuçlarını belirlemek için en büyük miktarda rüşvet parasına sahiptir.[iii]

6.Bu açıklama için teşekkür ederim yoldaş. Şimdi Filipin devriminin teori ve pratiğine ilişkin diğer bazı sorulara dönelim. Specific Characteristics of Our People’s War (1974)-(Halk Savaşımızın Özel Nitelikleri, ed.) adlı kitabınızda dağlık bir takımadada uzun süreli halk savaşı yürütmenin zorluklarından bahsediyorsunuz. Yoldaşlar halk savaşının başlatıldığı dönemde bu zorluğu nasıl anladılar ve o zamandan bu yana neler öğrendiler?

1969’da Filipinler’de halk savaşı yeniden başladığında, Yeni Halk Ordusu’nun, Luzon ve Mindanao ana adalarının Visayas adı verilen daha küçük adalar yığınıyla ortadan ayrıldığı bir takımadada küçük ve zayıfken büyük ve güçlü hale gelmek zorunda olması gerçekten zorlayıcıydı. Bazı yoldaşlar YHO’nun manevra kabiliyeti, sınır ötesi avantajlar ya da 1935 ve 1936’da Çinlilerinkine benzer uzun yürüyüşler için Asya anakarasındaki gibi geniş alanlara sahip olmayacağından şikayet ediyordu.

Halk Savaşımızın Özel Nitelikleri, Filipinler’in dağlık karakterine rağmen, halkın baskı ve sömürü ile silahlı direniş konusundaki tarihsel deneyimlerinin halk ordusuna bir gelişim aşamasından daha yüksek bir aşamaya kadar derinlik ve genişlik sağlayabileceğine işaret ederek bu tür yoldaşların korkularını yatıştırdı. Bu nedenle, halk savaşının önce büyük adalarda, daha sonra da küçük adalarda geliştirilmesi için genel bir çizgi belirlendi. Silahlı mücadeleyi ilk olarak Filipin nüfusunun yüzde 94’ünü barındıran on bir büyük adada geliştirdik.

Filipinler’in takımada karakteri ilk başta küçük ve zayıf YHO için dezavantajlı olabilir. Ancak uzun vadede FKP, YHO, FUDC, devrimci kitle örgütleri ve siyasi iktidar organları silahlı mücadeleyi genişletmek için çalıştılar. Halk savaşının sadece ilk on yılının ardından YHO ülke çapında yayılmayı ve Filipinler’in çoğu bölgesinde emekçi kitlelerle güçlü bağlar geliştirmeyi başardı. Marcos rejimi faşist diktatörlüğe başvurmasına rağmen YHO’yı yok edemedi ve 1986’da devrildi.

Marcos sonrası sözde demokratik rejimler, askeri bastırma kampanyalarının yanı sıra barış görüşmelerine de giriştiler ancak YHO’yı bastırmayı başaramadılar. 53 yıl süren halk savaşının ardından YHO, 81 Filipin vilayetinin 74’ünde geniş alanlarda 110’dan fazla gerilla cephesi kurmayı başardı. Yüksek güçlü tüfeklere sahip ve yerel siyasi iktidar organlarının halk milisleri ve kitle örgütlerinin öz savunma birimleriyle takviye edilmiş yaklaşık 10.000 savaşçısı vardır. Devrimci kitle örgütlerinin, yurtsever güçlerin ittifakının ve halkın demokratik hükümetinin hızla büyümesini sağlamıştır.

YHO’nun zaferleri, 14 yıllık Marcos faşist diktatörlüğünün kendisini yok etmeye çalışmasının beyhudeliğini ve başarısızlığını görmüş olmasıyla pekişmiştir. Diktatörlük, halkı öfkelendirmiş ve silahlı ve diğer direniş biçimlerine ilham vermiştir. YHO’nun zaferlerinin parlaklığı, bunların kendi kendine güvenerek kazanılmış olmasıyla daha da artmıştır. YHO’nun geçmişte Çin, Kore ve Çinhindi halk ordularının sahip olduğu gibi sınır ötesi avantajları yoktu. En kötüsü de 1976’da ya da daha önce Çin’de Dengist karşı-devrim hüküm sürmüş ve proleter enternasyonalizmi ilkesini ABD emperyalizmiyle işbirliği lehine bir kenara atmıştır.

7.Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi (FUDC) ve Filipin devrimci hareketi, Filipinler’in emperyalizm tarafından ezilen bir ulus olarak konumunu ve içinde çeşitli ezilen ulusları ve yerli halkları barındırmasını nasıl anlamaktadır? Bu ezilen milliyetlerin yarattığı stratejik olanaklar nelerdir ve devrimci hareket tarihsel olarak daha geniş bir devrimci hareket içinde özerklik için mücadele etmenin zorluklarını nasıl aşmıştır?

Filipinler’deki ezilen milliyetler ve yerli halklar tüm Filipin nüfusunun %15’ini oluşturmaktadır, ancak Filipinler’in dağlık ve tepelik geniş alanlarını işgal etmektedirler. Bunlar arasında Aetalar (Negritolar), Cordillera’nın çeşitli kabileleri, Mindanao’nun Müslüman Moroları, Lumadlar, Mindoro’nun Mangyan’ı, Panay’ın Tumandok’u ve diğerleri bulunmaktadır. Tarihsel olarak, deniz kıyısında ve büyük nehirler boyunca yaşayan ve İspanyol ve ABD sömürge kurallarına daha fazla maruz kalan Filipinlilerin yüzde 85’ine kıyasla Batılılaşmaya karşı daha dirençli olmuşlardır.

FKP, kuruluşundan bu yana Demokratik Halk Devrimi Programı’nda şu önemli noktaya yer vermiştir: “Filipinler’deki ulusal azınlıklar istismar edilmiş ve büyük ölçüde ihmal edilmiştir. (Onlar) ABD emperyalizminin ve feodalizmin devrimci yıkımının güçlü katılımcıları olabilirler… Ulusal azınlıkların temel kaygısı topraktır; toprak ağalarının, kerestecilerin ve toprak gaspçılarının suiistimalleri ve madenlerdeki ve plantasyonlardaki sömürü.

Kendilerini korumakta başarısız olan ve sadece sömürülmelerine katılmış ve katkıda bulunmuş geleneksel liderliğin yerini alacak yeni bir liderlik türü, devrimci bir liderlik, onların arasında yükselmeye teşvik edilmelidir.” 

Ön planda tanınmış Lumad lideri Bai Bibyaon’un yer aldığı bir Lumad seferberliği. Lumad “topraktan doğan” anlamına gelir ve Mindanao’nun yerlisi olan 18 etnolinguistik grubu ifade eder. Mindanao’nun Filipinler’deki halk savaşının ana ağırlık merkezlerinden biri olması nedeniyle, örgütlü Lumad toplulukları son on yılda Filipinler Silahlı Kuvvetleri’nin özellikle acımasız baskılarıyla karşı karşıya kalmıştır.

FKP ve devrimci hareket, baskıcı olmayan bir Filipin devletinde özerklik hakkı da dahil olmak üzere ulusal azınlıkların ulusal kendi kaderini tayin hakkını, baskıcı bir devlete karşı ayrılma hakkına kadar tanımıştır. Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi’nin müttefik 18 örgütü arasında aşağıdaki ulusal azınlık örgütleri bulunmaktadır: Moro Direniş ve Kurtuluş Örgütü, Cordillera Halkının Demokratik Örgütü ve Lumadların Devrimci Örgütü. Ezilen milliyetler, FUDC çerçevesinde özerklik haklarını ve diğer demokratik haklarını savunmakta ve halk savaşının geliştirilmesinde önemli bir rol oynamış ve Filipin halkının ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesine önemli katkılarda bulunmuşlardır.

8.Birkaç yıl önce Yeni Halk Ordusu’na devrimin etki alanını genişletmek için kentsel birimleri yeniden inşa etme çağrısı yapılmıştı. Uzun süredir devam eden halk savaşının şu anki aşamasını ve evresini tanımlayabilir misiniz? Stratejik denge ve stratejik taarruz aşamalarına geçmek için devrimci silahlı kuvvetlerin etki alanını şehirlere doğru genişletmek gerekli mi? Bu tür kentsel birimlerin inşası, 1980’lerde uzun süreli halk savaşından sapmadan nasıl farklı olacaktır?

Yirminci yüzyılın son on yılında, İkinci Büyük Düzeltme Hareketi (SGRM), şehir ayaklanmacı hattının çeşitli bölgelerde yarattığı ciddi hasarı onarmada ve gerilla cephelerini ülke çapında daha da güçlendirmede ve stratejik savunmanın orta ve ileri aşamalarının olgunlaşmasını hızlandırmak amacıyla YHO müfreze ve bölüklerini çoğaltmada başarılı oldu. Böylece ABD ve Arroyo rejimi, gerici silahlı kuvvetlerin ve polisin bir dizi büyük gerilla cephesine karşı odaklanmış veya yoğunlaştırılmış saldırılarını karşılamaya çalıştı.

FKP’nin merkezi liderliği, 10 yıllık Arroyo rejimi sırasında Oplan Bantay Laya I, II ve III olarak ortaya çıkan düşmanın planlı saldırılarını yenmek için üç yol düşündü. Birinci yol, düşman saldırısını kara mayınları ve keskin nişancı timleriyle karşılamak, gerillanın ana gücünü geri çekmek, düşmanı ana hedeften mahrum bırakmak ve düşmanın taciz ve karşı saldırı amacıyla güçlerini nasıl konuşlandırdığını gözlemlemekti.

İkinci yol, aynı gerilla cephesinin diğer bölgelerindeki ve diğer gerilla cephelerindeki YHO’nun düşmanın dikkatini dağıtmak ve silahları ele geçirmeye devam etmek için kendi saldırılarını başlatmasıydı. Üçüncü yol ise YHO’nun düşmanın dikkatini daha da dağıtmak için [Silahlı Şehir Partizanı] tipi küçük ama etkili şehir operasyonları başlatmasıydı.

Birinci yol Mindanao ve diğer bazı bölgelerde uzun vadede başarılı oldu. İkinci yol ise özellikle Manila’nın kuzeyindeki bölgelerde yavaş ilerledi. Kentsel alanlarda ACP (Silahlı Şehir Partizanı, ed.) tipi operasyonlar için kırsal tabanlı YHO birimlerinin örgütlenmesi, muhtemelen bölgesel ve merkezi liderlik organlarının kırsal tabanlı ve kentsel tabanlı bölgesel liderlikleri koordine edecek komutayı sağlayamaması nedeniyle şimdiye kadar atıl ya da çok yavaş olmuştur.

Ayrıca YHO’nun kentsel alanlarda cezalandırma operasyonları ya da azılı düşmanların tutuklanması için istihbarat ve soruşturma için delil toplaması temelinde fiziksel ve kişisel hedeflerin tanımlanmasında da bir sorun yaşanmış olabilir. Muhafazakarlık eleştirisi bu konuları da kapsamaktadır.

9.1990’ların başından ortalarına kadar İkinci Büyük Düzeltme Hareketi’nin başlamasından bu yana, Yeni Halk Ordusu (YHO) gerilla cephelerini ve psikolojik savaş ve hava bombardımanları da dahil olmak üzere şiddetli baskı ve karşı ayaklanma kampanyalarına dayanma kabiliyetini önemli ölçüde genişletti. FUDC’nin danışmanı olarak bildiğiniz kadarıyla, insansız hava araçları ve helikopterlerin yaygın kullanımıyla yüzleşmek de dahil olmak üzere, gerilla savaşının yürütülmesi son dönemlerde nasıl değişti? YHO 21. yüzyıl karşı devrim yöntemlerine nasıl dayandı ve önümüzdeki dönemde devrimin ilerlemesi için beklentiler nelerdir?

1990’lardaki İkinci Büyük Düzeltme Hareketi’nden bu yana gerilla cephelerini ve psikolojik savaş ve hava bombardımanları da dahil olmak üzere şiddetli baskı ve karşı ayaklanma kampanyalarına dayanma kabiliyetini önemli ölçüde genişlettiğini söylerken haklısınız. Ancak bence bir gerilla cephesi üstün bir düşman gücünün saldırısı altında olduğunda, aynı gerilla cephesindeki YHO, saldıran düşman gücüne ilerlemesi, kamp kurması ve geri çekilmesi sırasında kesin hasar vermeye çalışmalı ve gerilla cephesinin silahlarını artırmak için daha önce kitle çalışmasıyla açılan gerilla bölgelerinde kendi saldırılarını gerçekleştirebilmelidir.

Elbette bir gerilla cephesi saldırı altındayken, diğer gerilla cepheleri de kendi saldırılarını yapma inisiyatifini almalıdır. Ve eğer halihazırda mevcutsa, kırsalda konuşlanmış YHO timleri, düşmanın ölümcül kişilerini tutuklamak ve kentsel alanlarda ve ana otoyollarda cezalandırıcı operasyonlar yapmak üzere görevlendirilebilir. Gerici ordu ve polis güçleri tarafından masum sivillere ve barış görüşmelerine katılmış ve GRP-FUDC Güvenlik ve Dokunulmazlık Garantileri Ortak Anlaşması koşulları altında savaş alanından emekli olmuş 70 yaşın üzerindeki eski kadrolara karşı işlenen çok sayıda toplu cinayet kampanyası nedeniyle çeşitli YHO saldırıları için sesler yükseliyor.

Düşmanın insansız hava araçları ve saldırı helikopterleri kullandığı gerilla savaşı konusunda Taliban’ın ABD’ye karşı kazandığı zafere atıfta bulunabilirim. 2001-2021 yılları arasında Taliban’ın ABD’nin ve Afganistan’daki kuklalarının insansız hava araçlarına, helikopterlerine ve diğer uçaklarına karşı kullanabileceği hiçbir stinger’ı olmamasına rağmen Taliban, ABD ve kukla personelini ve yerdeki tesislerini yok etmek için sadece siyasi çalışmalarına ve karadan karaya ateş gücüne güvenmiştir. Bununla birlikte, YHO şu ana kadar sizin 21. yüzyıl karşı devrim yöntemleri olarak adlandırdığınız şeylere karşı koymuştur.

Duterte, bilgi toplamak ve analiz etmek için ABD yüksek teknolojisine bağımlılığı, insansız hava araçları ve saldırı helikopterleri, kara casusları ve kara birlikleri ile YHO’nu yok etmekte başarısız olmuştur.

10.Filipinler, FKP ve YHO’nun Demokratik Halk Hükümetleri kurduğu bölgelerde olduğu gibi, dünyada kızıl siyasi iktidarın ilk biçimlerinin var olduğu çok az yerden biridir. Bu hükümetlerin coğrafi ve niceliksel erişimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kitlelerin siyasi iktidarın kullanımına nasıl dahil edildiğini anlatabilir misiniz?

FKP ve YHO’nun gerilla cephelerinde, siyasi iktidarın yerel organları kurulur ve Halk Hükümetinin Kurulmasına İlişkin Kılavuz İlkeler uyarınca halkın demokratik hükümetini oluşturur. Bunlar FKP, YHO ve işçilerin, köylülerin, gençlerin, kadınların ve diğerlerinin devrimci kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan komitelerdir. Kendi yürütme görevlilerini seçerler.

Halk eğitimi ve kitle örgütlenmesi, toprak reformu, sosyal ve ekonomik kalkınma, finans, kültürel işler, öz savunma, afet yardımı ve çevre korumanın planlanması ve uygulanmasından sorumlu alt komiteler oluştururlar. Barangay (köy, ed.) sakinleri ve halk hükümetini destekleyen devrimci kitle örgütlerinin üyeleri tüm ülkede on milyonları bulmaktadır.

11.Uluslararası yoldaşlar Ferdinand Marcos Jr. ve Sara Duterte’nin seçilmesini nasıl anlamalıdır? Leni Robredo’nun seçim yenilgisi, Marcos-Duterte ikilisinin liberal ve diğer küçük burjuva muhaliflerini nasıl konumlandırıyor? Marcos’un başkanlığa geri dönmesi, Filipin egemen sınıfının bütününün çürümüşlüğünü açığa çıkaracak ve devrimci hareketin erişim alanını genişletecek olanaklar sunuyor mu, yoksa bu son seçim sonucu gericiliğin zeminini genişletiyor mu?

Yarı sömürge ve yarı feodal egemen sistemin ciddi krizi ve çürümüşlüğü, Duterte’nin hain, acımasız ve yozlaşmış başkanlığı ve büyük otomatik seçim hilesi yoluyla Marcos Junior’un başkan ve Sara Duterte’nin başkan yardımcısı olarak atanması ile kendini göstermektedir. Bu yetki gaspçıları iktidarda oldukları her gün, kendi hanedanlarının ihanet, devlet terörü ve yağma sicilleriyle ve işledikleri yeni baskı ve yağma suçları dalgasıyla itibarlarını yitirmektedirler,

Geniş halk kitleleri her zamankinden daha fazla öfkelenecek ve tırmanan baskı ve sömürü koşullarını kınayacak ve direnecektir. ABD emperyalizmi, Marcos Junior’dan Duterte’nin devrimci hareketi bastırma politikasını sürdürmesini beklemektedir. Marcos’ların daha önceki haksız servetlerini yasallaştırmak ve halkın sırtından daha fazla servet biriktirmek amacıyla tüm muhalefeti bastırmak için sözde Terörle Mücadele Yasasını kullanacağı kesindir.

En çok ezilen ve sömürülen emekçi işçi ve köylü kitleleri, ulusal ve toplumsal kurtuluş için silahlı devrime katılmaya itilecektir. Kent küçük burjuvazisinin ve orta burjuvazinin orta sosyal tabakaları yurtsever ve demokratik güçlerin saflarına katılmaya daha da teşvik edilecektir. Büyük kompradorların, toprak ağalarının ve bürokrat kapitalistlerin gerici sınıfları bölünmeye, hizipleşmeye ve egemen sistemdeki ganimetler için ve ABD ve diğer yabancı tekelci çıkarların lehine rekabet etmeye devam edecektir.

12.Filipin devriminin ve FKP liderliğinin örnek özelliklerinden biri, devrimci yolda kalmak için iki çizgi mücadelesi ve düzeltme kampanyalarının sürekli uygulanmasıdır. Sizin anlayışınıza göre, düzeltme kampanyaları FKP’nin devrimci yolda kalmasına nasıl yardımcı oldu ve FKP teslimiyetten kaçınmak için kaçınılmaz bölünme ve gerilemeleri nasıl yönetti?

Filipin devriminin ve FKP liderliğinin örnek teşkil eden bir özelliğinin, devrimci yolda kalmak için iki çizgi mücadelesi ve düzeltme kampanyalarının devam eden pratiği olduğu konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Gerçekten de, düzeltme kampanyaları FKP’nin devrimci yolda kalmasına yardımcı olmuş ve bölünmelerin ve gerilemelerin devrimci hareketin mücadele iradesini ve yeteneklerini zayıflamasını ve zayıflatmasını engelleyebilmiştir.

Şu anda FKP, dogmatizmle mücadele etmek için Üçüncü Düzeltme Hareketine öncülük etmeye devam etmektedir. Kitle çalışmasında, bunlar için kaynak yaratmada ve diğerleri düşman saldırısı altındayken bazı bölgelerde barış ve sükunetin sağlanmasında elde edilen başarılarla yetinmeye ve pasifliğe karşı uyarmaktadır. Mevcut koşullarda gerçekten devrimci olmak için, tüm devrimci güçler ve birimler ve onların FKP kadroları ve YHO komutanları her zaman düşmanla savaşarak silahlı güçlerini arttırmanın yollarını bulabilirler.

Kitle tabanının genişletilmesi, daha fazla taktik saldırıya olanak sağlamalı ve zaten savaşçı olmayan ancak korkak düşman tarafından katledilen yaşlı yoldaşlar için daha fazla güvenlik yolu sağlamalıdır.

13.Filipin hareketi, burjuva akademisinde sürdürülen ve emperyalist ülkelerdeki, özellikle de Kuzey Amerika’daki muhalefet hareketlerinde öne çıkan postmodernizm ve anti-komünizmle nasıl yüzleşmeye çalıştı? Bu fikirler şehir merkezlerinde ve Filipinler’deki küçük burjuvazi ve entelijansiya arasında güçlü bir şekilde kabul görüyor mı? Eğer öyleyse, bunlar Filipin devrimine karşı kendilerini nasıl gösterdiler?

FKP’nin kadroları ve sosyal bilimcileri, Kuzey Amerika ve Avrupa’daki burjuva akademilerinde ve internette teşvik edilen ve Filipinler’deki birkaç küçük burjuva entelektüeli tarafından bir dereceye kadar yankılanan post-modernizm ve anti-komünizm gibi çeşitli öznelci idealizm eğilimlerini sürekli olarak izlemiş, bunlarla yüzleşmiş, yayın ve çalışma oturumlarında eleştirmiştir.

Her halükarda, emperyalistlerce finanse edilen sivil toplum kuruluşlarında görece çok daha fazla burjuva reformisti ve çeşitli kapitalist ülkelerdeki efendileri tarafından yetiştirilen Troçkistler ve kripto-Troçkistler var. Yakın zamanda Marksizm-Leninizm-Maoizm Felsefesi Üzerine adlı kitabı yayınlayarak ve öznelci idealizme yönelik eleştirilerimi de ekleyerek ideolojik mücadelede üzerime düşeni yaptım. Ayrıca Frankfurt okulu, Avusturya okulu, Fransız postmodernizmi, İngiliz analitik felsefesi vb. üzerine makaleler yazdım.

14.Şimdi uluslararası durumla ilgili konulara gelelim. Bugün dünyada proleter devrim için giderek daha elverişli hale gelen nesnel duruma defalarca işaret ettiniz. Yeni devrimci hareketlerin ve partilerin gelişimini engelleyen öznel faktörler nelerdir?

2008’deki mali çöküşten bu yana dünya kapitalist sisteminin hızla kötüleşen krizine, ABD’nin neoliberal ve neo-muhafazakâr politikalarının çözülmesine, ABD’nin göze çarpan stratejik gerilemesine, 21. yüzyılın ikinci on yılından bu yana ABD ile Çin arasındaki büyük kopuşa ve son yıllarda sosyalizmin yeniden dirilişinin başlangıcı olarak dünya ölçeğinde anti-emperyalist ve demokratik mücadelelerin yükselişine defalarca dikkat çektim.

Geleneksel emperyalist güçlere iki yeni emperyalist gücün (Çin ve Rusya) eklenmesi, emperyalistler arası çelişkileri ve dünya kapitalist sisteminin krizini şiddetlendirmiştir.

Ancak, gerçek komünist partiler, sendikalar ve diğer kitle oluşumları, halk orduları ve diğer devrimci güçler gibi gerçek öznel faktörlerin, eski sosyalist ülkelerde on yıllardır süren revizyonist ihaneti ve kapitalist restorasyonu ve Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve Çin dışındaki pek çok revizyonist parti ve türevinin tamamen gözden düşmesini telafi etmek ve bunların yerini almak için anti-emperyalist ve demokratik kitle mücadeleleri yoluyla küresel ölçekte yeniden ortaya çıkması gerektiğini göz önünde bulundurmalıyız.

Çin’de 1976’dan itibaren yaşanan Dengist karşı-devrim ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, ABD emperyalizmi ve takipçileri sosyalizmin sözde kalıcı ölümü ve kapitalizm ile liberal demokrasinin ebediliği ile tarihin sonunu ilan ettiler. 1991’den bu yana yaklaşık yirmi yıl boyunca ABD, Soğuk Savaş’ın galibi olduğu için tek süper güç olduğunu iddia etti ve NATO’yu pervasızca genişleterek aralıksız savaşlara girdi.

Şimdi, ABD’nin çok kutuplu bir dünyadaki stratejik gerilemesi, saldırı savaşları için 10 trilyon ABD doları harcamasının ardından giderek daha belirgin hale gelmektedir.

15.Yoldaş, ABD ile yükselen emperyalist güç Çin arasındaki emperyalistler arası çatışma ve rekabetin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Güneydoğu Asya’da ABD ve Çin arasında artan emperyalistler arası çatışmaya ilişkin değerlendirmeniz nedir? Eski Duterte rejimi bu çelişki üzerinde nasıl oynadı ve şimdiki Marcos-Duterte rejiminin kendisini yönlendirdiğinden farklı mı? Devrimci hareketin kendisini ilerletmek için bu çatışmadan taktiksel olarak faydalanma olasılığı var mı?

ABD-Çin arasındaki emperyalistler arası çelişkiler, ABD’nin Çin’in ekonomik ve askeri yükselişinden şikayet ettiği ve ABD’nin Doğu Asya’ya stratejik eksenini gerçekleştirmeye karar verdiği ve Çin’i Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’nın dışında bıraktığı Obama rejimi sırasında su yüzüne çıktı. Trump rejimi Çin’in ABD’ye ihracatını azaltmaya, ABD yatırımlarını Çin’den başka ülkelere kaydırmaya ve Çin’i ekonomi, ticaret ve kur politikalarını manipüle etmekle ve ABD şirketlerinden ve araştırma enstitülerinden teknoloji çalmakla suçlamaya başladığında çelişkiler daha da belirgin hale geldi.

ABD ve Çin arasındaki emperyalistler arası çelişkiler yıldan yıla daha da kötüleşecektir. Son yıllarda Duterte, Çin’e yanaşıp Batı Filipin Denizi’nde yapay adalar ve askeri üsler inşa etmesine izin verirse, altyapı projeleri için Çin’den 24 milyar dolar borç alabileceğini düşündü.

Ancak Çin ona sadece 1 milyar dolardan biraz fazla para verdi. ABD’nin Marcos rejimini daha sıkı kontrol altında tutacağını düşünüyorum. İktidardaki son yılında bile Duterte ABD’ye mutlak itaatini kanıtlamak zorunda kaldı ve hileli oy sayımıyla küçük Marcos’un başkan olmasını kabul etti.

16.Kites’in görüşüne göre bugün dünyada sosyalist ülke yok ve biz bu görüşü FKP ile paylaştığımıza inanıyoruz. Venezüella veya Küba gibi emperyalizmle çatışma içinde olan ülkeler hakkında olumlu şeyler söylediniz. Bu ülkeleri sosyalist olarak görüyor musunuz?[iv]

Şu anda FKP, uluslararası anti-emperyalist birleşik cepheyi geliştirmenin ve kendilerini anti-emperyalist ve tam bağımsız ve sosyalist (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Küba, Vietnam ve Venezüella gibi) ya da sosyalist programlara ve özlemlere sahip olarak ilan eden ülkeler arasında müttefik aramanın çok önemli olduğunu düşünmektedir. FKP kendilerini bağımsız, anti-emperyalist ve Filipin devrimini desteklemeye istekli olarak gören ülkelerle ilişki kurmaktan mutluluk duymaktadır.

FKP’nin hangi ülkelerin gerçekten sosyalist olup olmadığının ideolojik hakemi olarak kamuoyu önünde bir açıklama yapması politik olarak ters etki yaratacaktır. Ancak FKP, bilimsel sosyalizmi neyin oluşturduğunu ve demokratik halk devriminin sosyalist perspektifinin ne olduğunu tarihten ve mevcut koşullardan öğrenmeye devam ediyor. FKP demokratik halk devriminin zaferini kazandığında, Filipinler’de sosyalist devrimi nasıl başlatacağını kesinlikle açıklayacaktır.

Bu arada FKP, büyüyen anti-emperyalist ve demokratik kitle mücadelelerinin bir sonucu olarak daha fazla ülkenin sosyalist olmasını hararetle dilemekte ve umut etmektedir.

FKP ideolojik ve siyasi görevler arasındaki ayrımı korumak istemektedir. Proletaryanın öncü partisini ve komünist parti önderliğindeki kitle hareketini güçlendirmek için, ideolojik çalışma [gerekli] olan her ölçekte yapılmalıdır. Kuşkusuz Filipin partisi ve devrimci kitle hareketi ölçeğinde FKP, ideolojik görevlerini yerine getirmesinin, gerçek komünist partiler arasında proleter enternasyonalizmi ilişkilerinin ve her türden parti arasında emperyalizme karşı bir dayanışma ittifakının geliştirilmesine yönelik siyasi görevin başarılarını yok etmemesini sağlayacaktır.

Parti içinde şüphesiz uygulanan Marksizm-Leninizm’in [-Maoizm’in] ideolojik saflığını, komünist olmayan oluşumlarla siyasi ilişkiler yürütürken, özellikle de [dünyada] büyük sosyalist ülkelerin olmadığı bu dönemde uygulamaya çalışmanın bir faydası yoktur. Dünya proleter devriminin başarılarında bir gerileme dönemindeyiz ve sosyalist davanın dünya ölçeğinde yeniden canlanması için geniş bir tabana sahip olduğumuzdan emin olmamız gerekiyor.

17.Şahsen siz ve FKP ve FUDC de dahil olmak üzere genel olarak Filipin devrimci hareketi, revizyonist olduğunu düşündüğümüz ve yeni nesil devrimci partilerin ortaya çıkışında genel olarak engelleyici bir rol oynadığını düşündüğümüz bazıları da dahil olmak üzere çok çeşitli örgütler ve hareketlerle fikir alışverişinde bulundunuz. Uluslararası yoldaşlar Filipin devrimci hareketinin bu tür güçlerle alışverişini nasıl anlamalı ve her yerde komünistlerin revizyonizme karşı ışık tutma ve polemik yapma sorumluluğu var mı?

1986’nın sonlarından beri yurtdışındayım. Ve her türden partinin temsilcileriyle görüştüm. Otuz yılı aşan bu uzun süre içinde, bazıları ideolojik pozisyonlarını korudu ya da değiştirdi. FKP ve FUDC temsilcileri de aynı şekilde kişilerin ve hatta tüm partilerin ideolojik pozisyonlarını değiştirdiklerini gözlemlemiş olmalılar.

Bir Marksist-Leninist-Maoist olarak, 1990’lardan 21. yüzyılın ilk yıllarına kadar süren Brüksel Komünist Semineri’nin aktif bir anti-revizyonist katılımcısıydım. Aynı zamanda Marksizm-Leninizm-Mao Zedong Düşüncesinin propagandasını yapan Uluslararası Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Konferansının da başkanlığını yaptım.

Daha sonra 1998-2001 yılları arasında Uluslararası Halkların Mücadele Birliği’ni kuran Uluslararası Hazırlık Komitesi’ne başkanlık ettim. Birliğin 2001-2004 yılları arasında genel danışmanı, 2004-2019 yılları arasında da başkanı oldum. ILPS temelde emperyalizme, revizyonizme ve tüm gericiliğe karşı ulusal kurtuluş, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden halk örgütlerinin bir ittifakı olmuştur.

18.Şimdi biraz daha kişisel sorulara geçelim, müsaade ederseniz yoldaş. Devrimci bir yazar, düşünür ve lider olmanın yanı sıra ödüllü bir şairsiniz. Sizi şiir yazmaya motive eden ilk şey neydi, en sevdiğiniz şairler kimler ve bu röportaja eşlik etmesi için şiirlerinizden birini seçer misiniz?

İlkokulda, özellikle de 3. sınıfta, şiir okumaya ve yazmaya ilgi duymaya başladım. Öğretmenimin okumamı istediği şiirler bana ilham veriyordu. Lisede Ateneo ve Letran’da bazı şiirlerimi okul yayınlarında yayınlatmayı başardım. Ve tabii ki Filipinler Üniversitesi’nde şiirlerimi Philippine Collegian’da ve çeşitli edebiyat yayınlarında yayınlattım. İlk şiir kitabımı 1961 yılında, 22 yaşındayken yayınladım.

19.Abimael Guzman (Başkan Gonzalo), Charu Majumdar ve İbrahim Kaypakkaya da dahil olmak üzere, Mao Zedong’un revizyonizmle mücadele ve devrimci temelde yeni komünist partiler inşa etme çağrısına uyan uluslararası gurur verici bir kuşağın parçasısınız. Dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişi için bu isimler efsanevi olarak yankılanıyor ve bugün devrimcilere ilham vermeye devam ediyorlar, ancak bunlar sizin çağdaşlarınızdı. 1960’ların genel küresel yükselişini Mao Zedong ve Maoizm’in liderliği ve rehberliği ile birleştiren kuşağın etkisi ne oldu? Bu kuşak deneyiminin bir parçası olmak sizin için ne ifade ediyor?

En hafif tabirle, 1960’ların genel küresel yükselişini Mao Zedong’un veya Maoizm’in liderliği ve rehberliğiyle yaratan kuşağın önemli bir parçasıydık ve bu kuşak üzerinde etkimiz vardı. Kendi ülkelerimizde sosyalist bir perspektifle demokratik halk devrimini yaratmak için şiirler yazdık ve ideolojik, politik ve örgütsel diğer görevleri yerine getirdik. Devrimci kitle mücadelelerine ve halk savaşına katıldık.

Kendimi bahsettiğiniz liderler arasında en şanslısı olarak görüyorum çünkü modern revizyonizmin ve neoliberalizmin yükselişini, küresel kapitalizmin eşi benzeri görülmemiş krizini ve ABD’nin stratejik düşüşünü, anti-emperyalist ve demokratik kitle mücadelelerinin mevcut yükselişini ve sosyalist davanın yeniden dirilişine yönelik fark edilebilir geçişi gözlemleyecek ve inceleyecek kadar uzun yaşadım.

20.Marcos diktatörlüğü tarafından hapsedildiğiniz ve işkence gördüğünüz dönemde sizi ayakta tutan neydi?

Ezilen ve sömürülen halkın ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinde onlara hizmet etmek gibi haklı bir davaya olan bağlılığım beni ayakta tuttu. Marksizm-Leninizm-Maoizm teori ve pratiği üzerine çalışmalarım, kitle mücadelelerine katılımım ve gerekirse her an ölmeye hazır olmam beni ayakta tuttu.

Ve elbette, beş yıllık hücre hapsim sırasında yaşadığım psikolojik işkenceye karşı koymak için şiirler yazdım. Bu şiirler 1986 yılında Güneydoğu Asya Yazın Ödülü’nü kazanan Hapishane ve Ötesi adlı şiir kitabımda yer alıyor. Mizah anlayışımı da korudum ve ABD emperyalizmine ve Marcos faşist diktatörlüğüne karşı fıkralar yazdım.

21.Sürgünde geçirdiğiniz zamanın en zor deneyimleri neler oldu? Beklenmedik sevinçler de oldu mu?

En zor deneyimlerim arasında 1988’de Filipin pasaportumun iptal edilmesinin ardından siyasi sığınma için, 2007’de uydurma çoklu cinayet suçlamalarının düşürülmesi için ve ismimin AB terör listesinden çıkarılması için yasal mücadeleler verirken 1988’den beri çalışmaktan ve hatta 2003’ten beri sığınmacılar için yaşam ödeneğinden mahrum bırakılmak vardı.

Tüm bu davaları kazandım. Ve avukatlarımın, yurtdışındaki ve anavatandaki Filipinli yurttaşlarımın ve Filipin halkıyla dayanışma içinde olan yabancı dost kurum ve kuruluşların desteğini aldım.

22.Kites’e bu röportajı verdiğiniz için takdirlerimizi sunuyoruz. Son olarak, bir devrimci olarak sizi ayakta tutan nedir?

Devrimci proletaryanın ilkelerine ve Filipin halkının ulusal ve toplumsal kurtuluş için verdiği haklı mücadeleye olan bağlılığım.

Yeni Halk Ordusu’nun kızıl savaşçıları, güneydeki Butuan kentinin dışında kitlelere yapılan bir sunum sırasında halka ve yeni demokratik devrime hizmet etmenin gururuyla ayakta duruyor.

DİP NOTLAR

[i] Bu, Filipinler’de 1930 yılında kurulan komünist partinin orijinal adıdır. Lava revizyonistlerinin, Jose Maria Sison ve çağdaşları tarafından FKP’nin yeniden kurulmasından sonra örgütlerine atıfta bulunmak için kullanmaya devam ettikleri isim Partido Komunista ng Pilipinas’tır (PKP).

[ii] Bu üç belge Foundation for Resuming the Philippine Revolution adlı kitapta bulunabilir: Jose Maria Sison’un Seçilmiş Yazıları, 1968-1972 (Hollanda: Filipinler Çalışmaları Uluslararası Ağı, 2013).

[iii] “Semifeudalism in the Philippines”, 3 Ekim 2020 (josemariasison.org adresinden erişilebilir).

[iv] Kites Yayın Komitesi’nden bir özeleştiri notu: Maoist anlamda sosyalist derken kastettiğimiz şeyin, süregiden sınıf mücadelesiyle komünizme geçiş olduğunu açıklamak için bu soruyu farklı bir şekilde ifade etmeliydik.

Englısh: https://philippinerevolution.nu/statements/an-interview-with-jose-maria-sison-founding-chairman-of-the-communist-party-of-the-philippines/

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu