GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Rojava’daki Özel Savaşa Karşı Kadınların Devrimci Öz Savunması

"Birey ve grup olarak kendini savunabilmek için kişinin kendi tarihinin bilincinde olması gerekir. Bu bilinçten kendini ve varlığını savunma ve özgürlük için mücadele etme isteği ve gerekliliği doğar."

Özsavunma, bireysel olduğu kadar kolektif düzeyde de bir yetkinleşme, kendi varlığını savunma eylemidir. Devrimci özsavunma, saldırıyı içeren bir savunmadır ve hakim şiddet ilişkilerini hedef alır. Rojava’nın tarihi, bugünü ve geleceği için devrimci özsavunma merkezi bir öneme sahiptir ve kadınların özsavunması özel bir rol oynamaktadır.

Halkların, sınıfların ve toplumsal cinsiyetin baskı altında tutulması, bunların muğlak bir şekilde silahsızlandırılmasına dayanır. Kadınların erkek egemenliğine boyun eğdirilmesinin ve ikili cinsiyet düzeninin dayatılmasının tarihinde, kadınlar ve LGBTİ bireyler her türlü savunma aracından yoksun bırakılmıştır. LGBTİ bireyler büyük ölçüde görünmez kılınırken, kadınlar bir nesne, erkeklerin mülkü olmak atandı; böylece kadınlara pasif, güçsüz bir rol atfedildi. Bir nesne kendisini koruyamaz, bu nedenle ataerkil şiddetin kadınları korumak için gerektiği ilan edildi. Kadına atfedilen görev, erkeğin ihtiyaçlarını karşılamak ve işgücünü yeniden üretmektir, bunun için gerekli araçlar kadına verilmiştir. Kadınların nesneleştirilmesi, güçsüzleştirilmesi ve LGBTİ bireylerin yok sayılmasına yönelik bu süreç elbette direnişsiz olmamıştır ve LGBTİ bireylerin öz savunmalarının uzun bir tarihi vardır. Son 10 yılda Rojava’da bu tarihin yeni bir bölümü yazıldı.

 Kendini savunmak için kim olduğunu bilmek gerekir

Birey ve grup olarak kendini savunabilmek için kişinin kendi tarihinin bilincinde olması gerekir. Bu bilinçten kendini ve varlığını savunma ve özgürlük için mücadele etme isteği ve gerekliliği doğar. Egemen sınıfın tarihi; sömürünün, emperyalizmin, ataerkilliğin ve heteroseksizmin tarihinden ibaret yazılmıştır. Bu tarih yazımı aracılığıyla sadece kadınların ve LGBTİ bireylerin varoluşları ve kimlikleri değil aynı zamanda direnişleri ve mücadeleleri de silinir. Olup bitenler üzerinde hiçbir etkisi yokmuş gibi görünen nesneler haline getiriliyorlar.

Tarih yazımı üzerindeki hegemonyanın devletler için elzem olması durup dururken ortaya çıkmıyor. Ezilenlerin ve direnişlerinin tarihiyle ilgilenerek devrimci bir kimlik oluşturulabilir ve kişi toplumun aktif bir parçası olduğunu, birleşik bir güce sahip olduğunu ve geleceğin tarihinin henüz yazılmadığını anlamaya başlar. Kişi kimliğinin bilincine vararak güçsüz bir nesneden güçlenmiş bir özneye doğru adım atabilir, kendi gerçekliğini anlayabilir ve bu gerçekliğin sorumluluğunu üstlenebilir. Bu, devrimci özsavunmanın ön koşuludur. Rojava’da bu mücadelenin pek çok örneği var. Farklı etnik gruplar kendi yerinden edilme, yok edilme ve asimilasyon tarihleriyle hesaplaşıyor. Kadınların bu tarihteki rolü yeniden keşfediliyor. Bu yüzleşmeler sayesinde kişi bugünü anlamayı öğreniyor ve faşizmin yok etmeye çalıştığı kimlikleri güçlendiriyor. Bu aynı zamanda öz savunma yapıları inşa etmenin ve devrimci süreçleri güçlendirmenin de temelidir. Bunlar önemli adımlar olsa da, LGBTİ bireylerin tarihi, heteroseksizm ve transfobiye bakılmaması gibi ataerkinin bazı önemli ayaklarına pek dokunulmuyor.

 Kendini savunabilmek için kime karşı savaştığını bilmek gerekir

Bir diğer ön koşul da neyle tehdit edildiğinizi, düşmanın nerede olduğunu ve kendinizi savunmak için hangi araçları kullanabileceğinizi bilmektir. Yüzyıllar süren tahakküm ve şiddet yoluyla düşmanın kişinin kendi zihnine ve kalbine sızdığını ve öz savunmanın sadece dışarıya karşı değil, aynı zamanda kendisiyle de bir mücadele olduğunu anlamak gerekir.

Rojava’da düşmana karşı mücadele, Türk faşizmi ve toplumdaki ataerkillik biçimlerine karşı ve insanın kendi zihnine kazıdığı baskı mekanizmalarına karşı verilmektedir. Türk faşizminin özel savaşı tüm bu cephelerde saldırıyor. Örneğin MİT, bilgi edinmek için casusları aracılığıyla içselleştirilmiş ataerkilliğin zayıflığından yararlanmaya çalışır. Farklı aşiretlerde ve köylerde dinin kadın düşmanı yorumu faşizm tarafından güçlendiriliyor ve kadın devrimine karşı bir silah olarak kullanılıyor. Türk devleti, kadın devriminin öncülerine, toplum için değerli işler yapan deneyimli kadınlara ve bölgenin geleceğini şekillendirecek genç kadınlara karşı hedefli kadın cinayetleri işliyor.

Bu farklı ataerkil saldırı biçimleriyle ayrı ayrı mücadele edilemez ancak birbiriyle ilişkili olarak anlaşılmalı ve ele alınmalıdır. Rojava’daki mücadele, toplumdaki ataerkil yapıları değiştirmeden sadece Türk faşizmine karşı olursa, zafer mümkün olamaz. Baskının yeniden üretimi kendi başına kırılmazsa, bu faşizmin işgali için bir geçit sağlar. Din ve gelenekle savunulan toplumdaki ataerkil yapılar değiştirilmezse, kendi kendini yeniden üreten baskıdan kurtulmak mümkün değildir. Devrimci özsavunma, ataerkil özel savaşın farklı düzeylerini anlamayı ve böylece bu saldırılara karşı mücadele etmek için kendini güçlendirmeyi gerektirir.

 Kendini savunmak için örgütlenmek gerekir

Devrimci özsavunma için ataerkillik tarafından ezilen cinsiyetlerin ortak örgütlenmesi esastır. Örgütlenme olmadan savunma da olmaz. Ataerkillik sistematiktir, toplumun her kademesine yayılmıştır, eğer kadınlar ve LGBTİ bireyler buna karşı örgütlenmez, izole ve erkeklerin kontrolü altında kalırlarsa, faşizme, ataerkilliğe ve emperyalizme karşı zafer mümkün değildir. Rojava’da kadınların örgütlenmesi hem sivil hem de askeri olmak üzere her düzeyde gerçekleşiyor, elbette üstesinden gelmek için çok fazla çalışma ve zaman gerektiren büyük zorluklarla karşı karşıyalar ancak örgütlenme ile temel bir adım atıldı. Ataerkillik ve faşizme karşı mücadelede temel oluşturulmuş, toplumun aktif olarak şekillendirilmesi ve savunulmasına adım atılmıştır. Aynı zamanda ikili cinsiyet modeline dayanmaya devam ettiği ve heteroseksizmi yeniden ürettiği için burada da büyük bir zayıflığı vardır.

Silahlı öz savunma yapılarındaki kadın taburları bu örgütlenmenin bir örneğidir, faşist özel savaşa ve her türlü patriarkaya karşı mücadele içindedirler. Cephede çete ve Türk ordusunun mevzilerine ateş açılıyor, MİT sahte aşk ilişkileriyle kadın savaşçılara olan güveni zayıflatmaya, onları ihanete teşvik etmeye, bilgi almaya ve iç sorunları kışkırtmaya çalışıyor. Kadın savaşçılar kendi saflarında ataerkil baskıya karşı durmak ve kendi bariyerlerini ve engellerini aşmak zorundalar. Silahlı yapılara adım atmak bile bu mücadelede bir adımdır. Çoğunluğu genç olan kadınlar örgüte katılarak ailelerinden kopuyor ve onlardan bağımsız bir yaşam deneyimliyorlar. Bu adım büyük önem taşıyor çünkü Rojava toplumunda kadınlar çoğunlukla ailelerine sıkı sıkıya bağlılar. Bu durum, belirli bir kolektivite bilincinin olması ve kapitalizmin büyük ölçüde bireyselleşmiş ve parçalanmış merkezlerinin aksine toplumda hala belirli bağlantıların olması anlamında iyi yönlere sahip olabilir ancak aynı zamanda ataerkil toplumda aile, kadınlar üzerinde baskı ve kontrolün olduğu yerdir. Bu aile ittifaklarının dışında örgütlenmek kadınların özgürleşmesi ve özel savaşa karşı mücadele için gereklidir ve tersine tüm aileyi etkileyebilir. Taburda kadınlar birlikte mücadele etmeyi ve birlikte yaşamayı öğrenirler. Kendileri, yoldaşları ve toplum için sorumluluk almayı öğrenirler. Yoldaşlarınıza ve kendinize güven duyarsınız. Birçok deneyim kazanılır, birçok hata yapılır, bunlardan ders çıkarılır ve devrimci bilinç güçlendirilir. Kadın savaşçılar kendilerini silahlar konusunda eğitirler aynı zamanda bir kadın olarak ve bir Kürt, Ermeni, Arap ya da Asuri/Süryani vb. olarak kendilerini tarihleri konusunda eğitirler. Pratikte ve teoride özel savaşın farklı yanları konusunda eğitirler. Onlar erkeğin korunması gereken nesneleri değil kendileri, yoldaşları ve toplum için sorumluluk alan öznelerdir. Rojava’da olduğu kadar uluslararası alanda da özsavunma ve özgürlük mücadelesi tarihinin önemli bir parçasıdırlar.

Askeri kurumlar, Rojava’daki kadınların öz savunmasının bir parçasıdır ancak aile içi şiddetten koruma sağlayan kadın sığınma evleri, ataerkil aile gruplarından uzak bir yaşam sağlayan kadın köyü ya da eğitim, sanat ve kültürü destekleyen ve böylece geçmişin bilgisini koruyan ve işleyen yapılar da öyledir. Dolayısıyla devrimci özsavunma, savunma ve mücadelenin farklı yönlerini birbirine bağlamayı ve ezilenlerin çıkarlarını aktif bir şekilde savunmayı gerektirir.

Hala yapılacak çok şey var ve hatalardan ders çıkarmak, mücadeleyi pratikte ve teoride daha da geliştirmek önemlidir. Rojava’da kadınlar, Türk faşizmine ve toplumdaki ataerkil yapılara karşı mücadelede patriarkadan kurtuluş ve faşizmin yıkılması mücadelesinin tarihinde önemli bir bölüm yazıyorlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu