GüncelKadın

Kadınların Birliği | Que Son Âme Repose En Paix, Dina!

Dina’nın ölümünün üzerindeki karanlık örtü biraz kaldırıldığında bunun bir cinayet olduğu ve bu cinayetin de belki de devlet kurumlarına kadar gidecek bir gerçekliği ortaya çıkardığını söylemek çok mümkün. Zira devlet kurumlarının tepkisi bize bunu söylüyor.

26 Mart günü, Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga (Dina) isimli genç bir kadının cansız bedeni bulundu Filyos Çayı’nda. Üzerinde herhangi bir kimlik ya da cep telefonu bulunmuyordu. 17 yaşındaydı, Gabonluydu ve altı üstü 132 bin nüfusa sahip Karabük’e çoğu Afrika’dan gelen 12 bin beş yüz yabancı üniversite öğrencisinden biriydi.

Ülke gündemi ekonomik kriz, Maraş merkezli depremler ve 14 Mayıs seçimlerine kilitlenmişken, Dina’nın cansız bedeninin gündeme girmesi bir hafta zaman aldı. Zira 27 Mart günü Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan otopsinin ön raporunu açıklayan Cumhuriyet Başsavcılığı, Dina’nın bedeninde “cinsel istismar ve herhangi bir kesici, delici alet ile ateşli silah yarasına rastlanılmadığını, ölümün suda boğularak meydana geldiğini” iddia etmişti. Bilirkişi doktorun ölüm raporunda açık bir şekilde “ölümün kesin nedeni tespit edilmediği” ibaresi yer almasına rağmen. Neyse ki, Gabon’da bulunan ailesi ve Karabük’teki siyah komünite bu açıklamayı kabul etmeyerek, Dina’nın “doğal yollardan ölmediğini, bunun bir cinayet olduğunu ve aydınlatılarak kendilerine bilgi verilmesini” isteyerek, cinayet aydınlatılıncaya kadar da cenazeye almayacaklarını açıkladılar. Dina’nın ölümünün cinayet olduğu yönünde ellerinde önemli bir kanıt da vardı: Ölümünden kısa süre önce annesine yazdığı mesajda “Eğer onlarla yatmazsam bana yardım etmeyeceklerini söylediler. Onlarla yatmam için bana 10 bin lira teklif ediyorlar” diyordu Dina. Gabon Büyükelçiliği de, Dina siyah olduğu için doğru dürüst bir soruşturma yapılmadan “doğal ölüm” açıklamasının yapıldığını söyleyerek duruma itiraz ediyordu. Yani Dina’nın ölümünün altında ırkçılık ve cinsel şiddet olduğunu ifade ediyorlardı.

Dina’nın ölümünün üzerindeki karanlık örtü biraz kaldırıldığında bunun bir cinayet olduğu ve bu cinayetin de belki de devlet kurumlarına kadar gidecek bir gerçekliği ortaya çıkardığını söylemek çok mümkün. Zira devlet kurumlarının tepkisi bize bunu söylüyor. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın büyük hızla ölüm nedeninin suda boğulma olduğunu iddia etmesi, gözaltına alınan ve içlerinde PTT çalışanlarının da bulunduğu 8 kişinin jet hızıyla serbest bırakılması, Dina’nın 25 Mart gecesi bir sitenin güvenlik kamerasına yansıyan çıplak ayakla sokakta koşarken görüntülerini bularak yayımlayan DHA muhabirinin gözaltına alınması, dosyaya apar topar  gizlilik kararı konulması, hatta Gabon Büyükelçiliğinin avukatına dahi başta gözaltına alınanların ifadeleri olmak üzere dosyanın verilmemesi… Tüm bunlar, sadece Dina özgülünde de değil, Karabük’te başta yabancı öğrenciler ve onların içinde de özellikle kadınların hayatlarını ilgilendiren, tehlikeye sokan işler döndüğünü düşündürüyor.

Bunu düşünmemiz paranoya seviyesinde bir kuşkuculuktan ne de ya da komplo teorisi aşkından ileri geliyor. Özellikle küçük kentlerde kaymakam, belediye yetkilileri, jandarma, polis vb. devletin onlarca temsilcisinin de içinde olduğu, kadın ve çocuklara yönelik tecavüz ve istismar olaylarına yabancı değiliz ne yazık ki. Örneğin, Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç. davasında tespit edilebilen 26 asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin tecavüzü ortaya çıkınca da devletin görevlilerinin refleksi benzer olmuştu. Ensar Vakfı’nda onlarca çocuğun istismara uğradığı öğrenildiğine yine devletin polisleri, hakimleri, savcıları istismarı ortaya çıkaranlarla uğraşmayı “tercih etmişti”. Diyarbakır’da 2011’de üç kardeş, polislerin cinsel istismarına maruz kalmış, çocukların anlatımları ile polislerin kimliği tespit edilmesine ve ailenin yaptığı başvurulara rağmen, polislerin ifadesine dahi başvurulmadan dava takipsizlikle sonuçlanmıştı. Malatya’da zihinsel engelli 16 yaşındaki kız çocuğu onlarca kişinin istismar ve tecavüzüne maruz kalmış, köy halkı “itibarlarını” korumak için susmuş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da tecavüzcülere koruma kalkanı olarak “tecavüz bulgusu” yok şeklinde açıklama yapmıştı. Antep’in Gürpınar köyünde 12 yaşından itibaren ailesinin para karşılığında tecavüze izin verdiği D.A. aralarında “devlet kadrolarında çalışan bazı yetkililerin de” olduğu onlarca kişiden şikayetçi oldu, ancak bugüne kadar bir sonuç alabilmiş değil. Kocaeli-Kartepe’de 17 yaşındaki bir kız çocuğuna AKP Kartepe ilçe yöneticilerinin de olduğu 20 kişinin tecavüzü gündeme geldi, haberi yapan gazeteciler gözaltına alındılar ama tecavüz zanlılarının kılına zarar gelmedi….

Bildiğimiz-bilmediğimiz bu şekilde kimbilir kaç vaka mevcuttur! Sonuç olarak Dina’nın katledilmesinin üzerindeki karanlık perde aralanabilirse, bu perdenin arkasından da neler çıkacağını göreceğiz. Elbette bunun yapılabilmesi için esas olarak kadın örgütlenmelerine ve kadın gazetecilere büyük iş düşüyor…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu