DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Kimlik korumak

Kürtlerin kendileri olmalarına, kimlikleriyle yaşamalarına, özgürce konuşmalarına müsaade etmeyen TC, kıvrak-kurnaz-hilekar devlet aklıyla hem dış kamuoyunu hem kendi halkını kandırmaya, aldatmaya çalışıyor.

Dünyanın ve Ortadoğu’nun efendileri bitmez tükenmez sömürü ve talan iştahları sonucu emek dolu, insani olan her şeyi yakıp yıkıyor ve yok ediyorlar. Sömürü ve zulmün egemen olduğu günümüzde ezilen ulus ve halkların kendilerine ait olan değer ve birikimlerini koruması dünden daha fazla zorlaşmıştır.

Toprağın-dilin-kültürün, her değer ve anlayışın tekleştirilip hiçleştirildiği bir süreçte büyük bedel ödemeye, ölümüne bir riski göze almaya cesaret edemeyen halkların varlıklarını özgürce devam ettirmesi mümkün değildir.

Kendini korumak kimliğini korumaktan geçer.

Bazı halklar tarihleri boyunca unutamayacakları acıları geride bırakarak var olmaya ve ayakta kalmaya çalıştılar. Bazıları binbir zorluk içinde varlıklarını sürdürürken, bazıları görünmez derecede zayıflamış ve küçülmüş, bazıları ise kendilerinden ancak tarihte yaşamışlar olarak bahsedilecek durumda kalmışlardır.

Bugün Kürt halkına uygulanan inkar ve soykırım politikasını daha iyi anlamak için Ermeni Soykırımı’nı doğru okumak gerekir. Ermenilerin, Kürtlerin, Asurilerin, Keldanilerin, Süryanilerin, Pontusların, Êzîdîlerin insan ve hafıza katilleri hep aynıdır. Benzer amaç ve hedef uğruna soykırımlara maruz kalıp ölüm yollarına sürüldüler.

Unutulmaz acılar çektiler. Hepsinin ayrı ayrı hikayesi tarihe yazıldı. Geride kalanlara Türk-Müslüman olmaktan başka bir seçeneğin bırakılmadığı bir zaman yaşatıldı.

İttihatçı-Kemalistler, yerli halkların yarattığı uygarlıkları yok ederek bir daha asla geri gelmemek üzere kültürlerini de sildiler. Diğer yandan vahşet içinde yaptıkları katliamların izlerini ortadan kaldırmaya çalışarak sahte bir tarih yazdılar.

Sayfaları halkların katliam lekeleriyle dolu Türk resmi tarihi, yalana ve inkara dayalı bir tarzda okutulmaktadır.

İnsan ve hafıza katilleri bir arada, kol kola yürür her zaman. Onlar sadece fiziki olarak halkları öldürüp yok etmezler aynı zamanda değerleri, kültürleri, kimlikleri inkar edip geride kalanları görünmez kılmaya ve yok olmaya zorlarlar. Halkların kimliksiz-hafızasız bir şekilde, karanlık ve görünmezlik içinde yaşamalarını isterler.

Sadece Türklük adına var olanları koruyanların yaşamasına ve görünmesine müsaade edilir. Türklükten başka ve İslamiyet’ten hariç geride hiçbir şey kalmamalı ve hiç kimse yaşamamalıdır.

Ülkenin tümünde kendilerini Ermenilerden kurtarmaya adamış İttihat Terakki Partisi (İTC) akla hayale sığmaz, kıvrak-kurnaz-hilekar akıllarıyla, o zamana kadar düşünülemeyen soykırım fikrini gerçekleştirdiler. Bazı yerli halkların bir kısmının ellerini kendi kirli katliamlarına alet etmekten de geri durmadılar.

İttihat-Terakki’den günümüze Kemalist TC devletinin 120 yıldır değişmeyen gündeminde sınır bölgelerinin ve ülkenin güvenliği “bölgenin hakim olan anarşiden arındırılması” ve düzenin sağlanabilmesi için gerekli önlemlerin alınması gelmektedir.

İTC bu amaçla Anadolu’da kendi vatanlarında binlerce yıl yaşayan Ermenileri, sınırları koruma gerekçesiyle, “şüpheli halkın iç taraflara doğru yer değiştirmesi” olarak tanımladığı sürgün adı altında soykırıma tabi tutma planını devreye sokar ve Ermenilerin sürgünü başlar.

“Bütün Ermenilerin Mezopotamya’ya doğru gönderilmeleri görevini üstlenecek” Halep’te Göçmenler Genel Müdürlüğü kurulur. Türkiye’nin bütün noktalarından Ermenilerin, Zor Sancağı’na ve Mezopotamya’ya doğru zorbalıkla yönlendirilmesi kararı alınır.

Yok etme faaliyeti durmaksızın devam eder. Sürgün yollarında, ölüm kamplarında kitlesel soykırım gerçekleştirilir.

Dağlar, Ermeni Soykırımı’na kadar böylesine korkunç bir insanlık dramına tanıklık etmemiş, böylesine acıyı taşımamışlardı. Ot, kokmuş hayvan eti hatta kendi çocuğunu yiyen insanlarla dolu kamplar ve ölüm yürüyüşlerine tanıklık edilir. Yüzbinlerce kurbanın mezarı bile olmaz. Meskene, Der-Zor mezarsız ölüm tarlalarına dönüşür.

Keza kadın ve çocukların toplu olarak satıldığı esir pazarları kurulur. Tecavüz ve genç kadınların kaçırılıp köleleştirilmesi günlük yaşamın olağan parçası haline gelir. Açlıktan çıldırmış bir şekilde birçoğu kurtlar gibi bağırır. Fakat aldıkları tek yanıt hor görülme, azarlanıp aşağılanma ve cinsiyetçi küfürler olur.

Ölümün gelip kendilerini bulup özgürleştirinceye kadar acılarıyla birlikte son nefeslerini vermeye çalışırlar. Ölümün özgürlük getirdiği zulmün adıdır Ermeni Jenosidi.

İttihatçı-Kemalist devletin yeni Talat’ı olan R.T.Erdoğan, dün Ermenilere yapılanların bir benzerini bugün Kürt halkına yapmak istemektedir. Şimdi Kürtler tarih boyunca yaşadıkları topraklarından, sınır bölgelerinden zorbalıkla koparılmak istenmektedir. Heftenîn işgal ve ilhak edilmeye çalışılmaktadır.

Heftenîn işgali soykırım politikasının bir parçasıdır. Kürtlerin kendileri olmalarına, kimlikleriyle yaşamalarına, özgürce konuşmalarına müsaade etmeyen TC, kıvrak-kurnaz-hilekar devlet aklıyla hem dış kamuoyunu hem kendi halkını kandırmaya, aldatmaya çalışıyor.

Kürt halkının Heftenîn’de, Efrîn’de, Serêkaniyê ve Girê Spî‎’de özgürce yaşamasının Türk halkının hangi güvenlik sorunuyla bir bağlantısı vardır? Buna ancak ahlaki olarak bozulmuş bir zihniyetin barbar ruhu anlam verebilir.

Yeni Talat’ın acımasız katliam oyununu gerillanın kendisi bozacaktır. “Ev der Heftanîn e!” Fazla söze gerek yok!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu