GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Cumhuriyet İkinci Yüzyıla Girerken Seçim Sonuçlarının Gösterdiği Çözüm Devrimde, Örgütlü Mücadelede!

"Seçim sonuçları özellikle burjuva muhalefetin adayı arkasına yedeklenen halk saflarındaki parti ve örgütler açısından da öğreticidir. Bir kez daha, seçimlerin coğrafyamız sınıf mücadelesi açısından önemli ancak belirleyici olmadığını göstermiş durumdadır."

Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçim süreci sonuçlandı. Seçim sonuçları hem burjuva siyasette ve hem de halk saflarında olan parti ve örgütlerde tartışılmaya devam ediyor. Belli bir süre de tartışılacak. Ama şimdiden özellikle burjuva muhalefet cephesinde alttan alta dokuz ay sonra yapılacak olan yerel seçim süreci de tartışılmaya başlanmış durumda.

Seçim sonuçları hakim sınıfların çeşitli klikleri arasında iktidar dalaşının şimdilik sonlandırmış görünse de, seçimin sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde, gerçekte hakim sınıf klikleri arasındaki iktidar mücadelesinin önümüzdeki süreçte de devam edeceğini gösteriyor.

Bunun en önemli nedeni seçim sonuçları itibariyle hakim sınıfların temsilcisi iki adayın almış oldukları oyların arasındaki farktır. R.T.Erdoğan’ın temsil ettiği iktidarın, kitle iletişim araçlarından, sosyal yardım ağlarına kadar devletin bütün olanaklarını kullanarak ve elbette, Türkiye “demokrasi”nin alameti farikası olan oy hırsızlığından, seçim yolsuzluklarına kadar bir dizi bilinen pratiğe rağmen muhalefet adayı karşısında ezici bir üstünlük kuramamıştır.

Buna rağmen iktidardaki Cumhur İttifakı hem meclis hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde istediği sonucu almış görünmektedir.

Ancak iktidardaki AKP’nin önceki seçimlere göre kitle desteğinin düştüğü, oy oranlarındaki gerilemeden anlaşılmaktadır. AKP’nin yüzde 45’lerde olan oy oranı yüzde 35’lere düşmüş durumdadır.

Bu oran AKP’nin 2002 yılındaki seçimlerde aldığı oy oranına yakındır. Seçim sistemi nedeniyle R.T.Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilmekle birlikte, “tek adam rejimi”nin üzerinde yükseldiği zemin, “tek parti” değildir. AKP’nin, irili ufaklı birçok partiyle kurmuş olduğu ittifaklar (ki bu ittifakların temel güdüsü, iktidar olanaklarından faydalanmak, devlet aygıtının kendi temsil ettikleri klik ve çevrelerin sınıfsal çıkarları açısından kullanmaktır.) nedeniyle seçimi önde bitirdiği açıklanmıştır.

Dolayısıyla AKP kurmuş olduğu ittifaklar sayesinde iktidarını korumuş, kitle desteği kısmi olarak gerilemiş olmakla birlikte iktidarını sürdürme başarısını göstermiştir.

Seçim sonuçları her ne kadar AKP önderliğindeki burjuva ittifakı tarafından önde bitirilmiş ve R.T.Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilmiş olsa da, Türk hakim sınıflarının iktidar mücadelesindeki iki ana kampa ayrılmış kliklerinin birbiri üzerinde tam anlamıyla hakimiyet kuramamasını da ortaya çıkarmış durumdadır.

AKP-MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı, seçim sisteminin de etkisiyle hem cumhurbaşkanlığını kazanmış hem de Meclis’te çoğunluk sağlamış olsa da, muhalefetteki burjuva kliği de azımsanmayacak bir kitlenin desteğini kendi arkasında yedeklemiş görünmektedir.

Bu objektif durum Türk hakim sınıflarının devleti ve rejimlerinin ikinci yüzyıllarına “Türk tipi başkanlık denilen” sistemle devam edeceklerini göstermesinin yanında, ortaya çıkan bu tablo coğrafyamız toplumsal şekillenişinin hakim sınıflar bağlamında Cumhuriyet öncesi Osmanlı toplumuna kadar uzanan tarihsel, kültürel, sosyal vb. arka planına yaslandığını bir kez daha kanıtlamış durumdadır.

İslamcı ve Kemalist olarak tanımlanabilecek Türk hakim sınıflarının iki kliği, emperyalist sermayeyle işbirliğinde, işçi sınıfının artı değerinin gasp edilmesinden, başta Kürt ulusu olmak üzere, azınlık milliyet ve inançların baskı altına alınıp inkar edilmesine, kadın katliamlarından, çevrenin talanına kadar vb. yüzyıllık tarihi pratiklerini sürdüreceklerdir.

Coğrafyamızda önce serbest rekabetçi kapitalizmin girişi ardından da emperyalist sermayenin tahakkümünün şekillendirdiği, toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. yapının ürettiği ve hakim sınıflar bağlamında iki ana kamp olarak örgütlenmiş duruşunun ve bu duruşun ürettiği çelişkinin devam edeceği anlaşılmaktadır. Türk tipi başkanlık rejiminin üzerinde yükseldiği bu zeminin önümüzdeki süreçte sınıflar mücadelesinde dikkate alınması gerekir.

Diğer bir ifadeyle seçim sonuçlarıyla hakim sınıf klikleri arasındaki çelişki ortadan kalkmamış, belli bir süre ötelenmiş durumdadır. Bu coğrafyamız sınıf mücadelesine doğrudan etki edecektir. Hakim sınıflar arası iktidar mücadelesinin görece ötelenmesi, halka yönelik yeni saldırıları da gündeme getirecektir.

Nitekim seçim sonrası açıklanan Bakanlar Kurulu faşist diktatörlüğün saldırganlığını daha da arttıracağını göstermektedir.

 

Burjuva muhalefet tarihsel ve sınıfsal rolünü oynadı

Seçim sonuçlarının burjuva muhalefette özellikle de burjuva muhalefetin önderliğini yapan CHP açısından tam bir hayal kırıklığı yarattığı ortadadır. Bu hayal kırıklığının, burjuva muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimin ilk turunda seçilememesiyle yaşandığı ve ikinci turda da devam ettiği açıktır.

CHP önderliğinde seçime giren Millet İttifakı’nın üyesi diğer partilerin ise kitle desteklerinin çok üzerinde milletvekilliği elde etmeleri nedeniyle kendi içlerinde çok büyük bir sorun yaşamadıkları, aksine yeni süreçte burjuva siyasetinde rol oynama (ki buna Cumhur İttifakı’na katılmak da dahildir) olanağı elde etmelerinin kendileri açısından bir başarı olduğunu ifade etmek gerekir.

Burjuva muhalefette yaşanan yenilginin ve ortaya çıkan tablonun çapı seçim öncesinde abartılı propagandayla doğru orantılıdır. Özellikle muhalif kitle üzerinde estirilen, “Tayyip’in ilk turda gideceği”nden, “düzenin değişeceği”ne, “bu seçim son seçim”den “vatan müdafası”na kadar bir dizi söylem yerini seçim sonrasında “hayal kırıklığına” ve bilinen “bahane”lere bırakmış durumdadır.

Hakim sınıf klikleri arasında iktidar mücadelesinin bir parçası olarak seçimi kaybeden burjuva muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu seçim sonrasında yaptığı açıklamada; “İktidar seçim kampanyasını, yalana, iftiralara, montaj kasetlere dayandırarak yürüttü. Halka yalan söyledi. Halkına yalan söyleyen biri cumhurbaşkanı olabilir mi? İktidarın ve seçim kampanyasının bu yönüyle sorgulanması gerekir” ve “Yüksek Seçim Kurulu seçim sonucunu onayladı ama bu sonucun ahlaki meşruiyeti yoktur” demektedir. (1 Haziran)

Elbette burjuva muhalefet adayının bu açıklamasının burjuva siyasetinde bir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü kendisinin de çok iyi bildiği gibi coğrafyamızda hakim sınıfların demokrasisi böyle bir şeydir. Genel olarak burjuva demokrasisi ve siyaseti denilen şey tam da budur. Burjuva demokrasisi ve siyaseti, yalan, ikiyüzlülük, manipülasyon üzerine kurulmuştur.

Bu gerçek başından beri böyledir. Ki coğrafyamızda burjuva demokrasisinin kırıntıları dahi olmadığı koşullarda, faşizm kendi iktidarını korumak ve tahkim etmek için sadece şiddete başvurmamakta, aynı zamanda diğer başka araçlarla birlikte kitle iletişim araçlarını da etkin bir biçimde kullanarak sistematik olarak yalan üretmektedir.

Yalan ve manipülasyon burjuva siyasetin halk kitlelerinin kendi çıkarları için değil de hakim sınıfların sınıfsal çıkarları için “ikna” edilmesinin temel argümanıdır. TC devletinin halk kitlelerine yönelik yalan üretmek ve manipülasyon yapmak için kurduğu resmi bir kurumu vardır.

İletişim Başkanlığı adı altında faaliyet gösteren bu kurumun 2023 yılı için öngörülen bütçesi, 2019 yılına oranla yüzde 373 artırılarak 1.6 milyar TL’ye çıkartılmıştır. Ki bu kurum “çalışma”larıyla iktidarın seçimleri kazanmasında önemli bir rol oynamış durumdadır.

Hal böyleyken burjuva muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu, kendisinin de bir parçası olduğu bu düzenin işleyişini bilmez değildir. Nitekim tam da bu nedenle kendisi de seçim sonuçlarını manipüle etmektedir. “Ahkaki olarak meşru olmadığı”nı söylediği seçim sonuçlarını ahlaki olarak kabul etmekte bir sakınca görmemektedir.

Halk kitlelerine “kurtuluş umudu olarak” propaganda edilen ve halkın faşizme tepkisini “aman sokağa çıkmayın, iktidarın ekmeğine yağ sürmeyin” diyerek önleyen burjuva muhalefet düzenin bekası adına görevini yerine getirmiştir. Burjuva muhalefet “geliyor gelmekte olan” diyerek faşizme karşı mücadelede halk kitleleri üzerinde yaratılan sahte bahar yanılsamasının hesabını vermemek ve düzenin bekası için tarihsel rolünü oynamayı sürdürmektedir.

Burjuva muhalefetin yaşamış olduğu hayal kırıklığının boyutu, seçim öncesinde yaşanan ekonomik krizin etkisiyle geniş halk kitlelerinin alım gücünün düşmesi, yoksulluğun hissedilir bir düzeyde artması ve son olarak depremler nedeniyle on binlerce insanın ölmesi ve milyonlarca insanın içinde bulundukları duruma tepkisinin, kendi iktidar mücadelelerine yedeklenmesi umuduyla ilgilidir.

Burjuva muhalefet iktidarın yıpranmışlığına paralel seçimler yoluyla “yumuşak bir geçişle” devlet olanaklarını kendi temsil ettiği kliğin çıkarlarına hizmet etmesi beklentisi içindeyken; AKP-MHP iktidarı en iyi bildiği şeyi yaparak, devlet aygıtının bütün olanaklarını da kullanıp, yalan ve manipülasyona dayalı propagandayla kitle desteğini korumayı başarmış durumdadır.

AKP-MHP iktidarı TC devletinin, “emperyalistlerin kuşatması altında olduğu”ndan, muhalefetin “terörle işbirliği” yaptığına, her seçim öncesi keşfedilen yeni doğal gaz ve petrollerden, “uzaya Türk gönderme” ve “savunma sanayinde yerli ve milli hamlelere” kadar bir dizi “gerçeğe bulaşık” propagandayla gayet başarılı bir kitle çalışması yürüttüğü ortadadır.

“Gerçeğe bulaşık” diyoruz çünkü örneğin başta ABD emperyalistleri olmak üzere TC rejiminin emperyalizmle olan tarihsel ve güncel bağlarına rağmen sahte bir anti-Amerikancı söyleme başvurmasına ve burjuva muhalefetin emperyalistlerin maşası olduğuna ve halihazırda TC devletinin NATO üyesi olmasına rağmen, NATO karşıtı söyleme kadar bir dizi manipülasyonun başarıyla hayata geçirildiğine tanık olduk.

TC devleti, iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıflarının bir devleti olarak kuruluşundan itibaren emperyalist sermayeyle bağımlılık ilişkisi içindedir. Şu veya bu emperyalist güç, Türk hakim sınıflarının çeşitli klikleriyle kendi çıkarlarını esas alarak ilişki kurmuş ve onları günümüzün deyimiyle bu klikleri fonlamışlardır.

İktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıflarının emperyalist sermayeye bağımlılığı, coğrafyamızda başta artı değer sömürüsü olmak üzere, yer altı ve yer üstü kaynaklarının talanı emperyalist sermaye adına Türk hakim sınıfları ve onların devleti aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Hal böyleyken iktidarı elinde tutan gücün, burjuva muhalefeti “emperyalizmin maşası olmakla” suçlaması doğru olmakla birlikte eksiktir.

Eksiktir çünkü iktidarı elinde tutan hakim sınıf kliği de emperyalist sermayeyle doğrudan bağımlılık ilişkisi içindedir. Nitekim bizzat R.T.Erdoğan seçimin ikinci turu öncesinde “Bu arada da yine Körfez’den falan bizim sistemimizin içerisine para depo eden ülkeler oldu” ifadeleriyle, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu duruma dair gerçeği ilk ağızdan ifade etmektedir. (25.05.2023) Kuşkusuz bu devletler “hayrına” Türkiye ekonomisine para yatırmamaktadırlar.

Öte yandan seçim sonrası “ekonominin başına” geçeceği açıklanmış olan Mehmet Şimşek’in emperyalist sermaye ve uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkisi bilinmez değildir. R.T.Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na kısa bir süre önce “dolandırıcı” dediği M.Şimşek’i getirmek zorunda kalmış olması ekonominin içinde bulunduğu durumu özetlemektedir.

Türkiye ekonomisi bir kez daha emperyalist mali sermayeyle doğrudan ilişkisi olanlara teslim edilmiş durumdadır. Önümüzdeki süreç, yerel seçimlerin de gözetilerek ekonomik krizin halka fatura edilmesi süreci olarak şekillenecektir.

Yeni baharlar örgütlü mücadeleyle gelecek

İktidarını korumak için “terör” demagojisini yaygın olarak kullandığı bu seçimde faşizmin temel argümanı, ırkçılığı ve şovenizmi kullanarak belli bir kitle desteğini arkasına almak olmuştur. Türk devletinin üzerinde yükseldiği hakim Türk ulus milliyetçiliğine ve Sünni İslam’a dayalı zemin kitle iletişim araçları aracılığıyla yeniden üretilmiş, iktidar bu zemine dayanarak kitle desteğini faşizm, ırkçılık, şovenizm, kadın ve LGBTİ+ dinsel gericilik üzerinden yeniden üreterek tahkim etmiştir. Seçim sonuçlarının temel belirleyeni bu olmuştur.

Burjuva muhalefet iktidardaki klikle ırkçılık, şovenizm, milliyetçilikle aynı zeminde buluştuğu oranda iktidar kliğinin arkasına yedeklenen kitlelerin desteğini alamamıştır. Gericilik yarışında iktidar kazanmıştır.

Seçim sonuçları özellikle burjuva muhalefetin adayı arkasına yedeklenen halk saflarındaki parti ve örgütler açısından da öğreticidir. Bir kez daha, seçimlerin coğrafyamız sınıf mücadelesi açısından önemli ancak belirleyici olmadığını göstermiş durumdadır.

Halk kitlelerinin değişim isteği ve talebinin burjuva kliklerin arkasına yedeklenmesinin bir kurtuluş olmadığını, gerçek anlamda kurtuluşun halkın kendi bağımsız örgütlenmesi ve çizgisinde olduğu bir kez daha kanıtlanmış durumdadır.

Devrimciler açısından seçim süreçleri Demokratik Halk Devrimi mücadelesinde, kitlelerle temas etmenin ve örgütlenmenin bir aracı olarak ele alındığı koşullarda; seçim sonuçları, iktidar ya da burjuva kliğin kazanması anlamında temelde bir farklılık arz etmemektedir. Elbette ki politik olarak seçimleri hangi kliğin kazandığı ve dahası kitleleri kendi klik çıkarları arkasında nasıl yedeklediği önemlidir ve devrimci çalışma açısından bu politik gerçeklik mutlaka dikkate alınmalıdır.

Geride bıraktığımız seçimler Türk hakim sınıflarının her iki kliği açısından da başta Kürt ulusu olmak üzere, mülteci düşmanlığının, kadın ve LGBTİ+lara yönelik nefret dilinin yaygın olarak kullanıldığı bir sürece karşılık gelmektedir.

Bu durum devrimcilere başta Kürt ulusunun özgürlük mücadelesinin yanında olma, kadın ve LGBTİ+lara yönelik saldırılara karşı durma, mültecilere yönelik yabancı düşmanlığını teşhir etme, işçi sınıfına ve halka yönelik fatura edilen ekonomik krize karşı ısrarlı bir ajitasyon propaganda ve örgütlenme faaliyeti sürdürme görevine devam etmeyi getirmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu