GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | “UNUTMA ‘73’ÜN 18 MAYIS’INI!” Halkın Gücü Örgütlülüğünde!

Halk kitlelerine seçmen olarak bakmamak, halkın özne olduğunu, ancak ve ancak kendi sınıf çıkarları için örgütlendiğinde bir güç olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir.

14 Mayıs tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri gerçekleşti. Milletvekilliği seçimlerinde Cumhur İttifakı mecliste çoğunluğu sağlarken, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde R.T.Erdoğan’ın yüzde 49.52; Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 44.88; Sinan Oğan’ın ise yüzde 5.17 oranında oy aldığı açıklandı. YSK’nın resmi açıklamasına göre Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında 2.5 milyon oy fark olduğu ifade ediliyor.

Böylelikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tura kaldığı açıklandı. Şimdi burjuva siyaset arenasında yoğun bir pazarlık trafiği yürütülüyor. Nitekim ikinci tur için belli bir oy alan ırkçı faşistin açık açık makam-mevki talebinde bulunduğu basına yansıdı. Bu pazarlığın halkın çıkarlarıyla ilgisi olmadığını, tamamen hakim sınıf kliklerinin ikinci tur ve sonrasındaki süreç için olduğu açıktır.

Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda açıklanan oranlar, her iki burjuva kliğin de birbirleri üzerinde ezici bir hakimiyet kuramadığını, Türkiye kapitalizmin krizinin devam ettiğini gösteriyor.

Seçim öncesinde özellikle burjuva muhalefetin dillendirdiğinin aksine seçim sırasında ciddi bir gerilim yaşanmadığı görüldü. Ancak iktidar partileri lehine yapıldığı anlaşılan oy hırsızlıklarının açığa çıkması, Türkiye’de seçimlerinin olağan akışı içinde gayet doğaldır.

Doğaldır çünkü Türkiye koşullarında seçimler burjuva anlamda dahi hiçbir zaman eşit şartlarda yapılmamıştır. Coğrafyamızda seçimler; “sopalı seçimler”den, “açık oy gizli sayıma” kadar bir dizi gayet “başarılı demokrasi” deneyimine sahiptir!

Son yaşanan seçimde de iktidarı ve muhalefetiyle Türk hakim sınıfları, bu tarihsel geleneği sürdürmüşlerdir. İktidar, seçim öncesi ve sırasında devlet aygıtının bütün imkanlarını kullanarak, muhalefet ise 14 Mayıs seçimlerinin normal bir seçimden daha fazla önemde olduğunu propaganda ederek seçimlere gitmiştir. Ki bu durum özellikle burjuva muhalefetin seçim sonuçları karşısında hayal kırıklığına itmiştir.

Seçimlerin burjuva muhalefet açısından hedefledikleri gibi sonuçlanmaması başta bu klikte temsil edilen hakim sınıflar olmak üzere bu kliğe yedeklenen çevreler açısından da moral bozukluğuna yol açmıştır.

14 Mayıs seçimlerine katılımın yüksek olduğunu ifade etmek gerekir. YSK tarafından açıklanan rakamlara göre seçimlere katılımın % 87.04 oranında gerçekleşmiştir. Seçimlere katılım oranının yüksekliği Türkiye koşullarında halkın seçim-sandık ilişkisiyle açıklansa da tek başına bu ele alış eksik bir değerlendirme olacaktır.

14 Mayıs seçimlerine katılım oranının yüksekliği tali olarak 14 Mayıs seçimleri öncesinde seçimlere yönelik özellikle burjuva muhalefet tarafından estirilen “ilk turda bitirelim” kampanyasından, “Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi” propagandalarına kadar bir dizi etkenin halkın sandığa gitmesinde etkili olduğunu ifade etmekle birlikte, esas olarak coğrafyamızda halk kitlelerinin en küçük hak arama ve demokrasi talebi faşist şiddetle yanıtlanmasının ve göstermelik de olsa sadece seçimlerin halkın siyasete katılımı için tek yol olarak gösterilmesi ve propaganda edilmesinin belirleyici olduğunu görmek gerekir.

Hakim sınıflar böylelikle halkın gündelik yaşam içerisinde hak ve demokrasi taleplerini ve “siyasi mücadelesini” baskılamakta, sadece seçimler yoluyla siyasete katılımını göstermelik de olsa teşvik etmektedirler. Beş yılda bir yapılan “demokrasi şölen”iyle, faşist diktatörlük seçim ve parlamento gibi araçlarla gerçek sınıfsal niteliğini başarıyla gizlemektedir. 14 Mayıs seçimlerinde de olan bu olmuştur. Halkın seçimlere yoğun katılımını bu açıdan değerlendirmek gerekir.

14 Mayıs’ta gerçekleştirilen seçimlere dair pek çok şey söylenebilir. İlk elden milletvekilliği seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın oy kaybına rağmen seçim sisteminin de etkisiyle mecliste milletvekilliği çoğunluğunu sağlamış olduğu açıklanmıştır. Önceki meclise göre iktidarın milletvekili sayısında belli bir düşüş olduğu görülmektedir.

Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin ve özellikle Hizbullah’çı Hüdapar’ın ve Yeniden Refah Partisi gibi partilerin mecliste temsil edilmesinin sağlanmasıyla, “Cumhuriyet tarihinin en gerici meclisi” gibi söylemlerle önceki meclislerin niteliğini gözardı eden yorumlar izaha muhtaçtır.

Önceki meclislerde demokratik değildi. Çok değil kısa bir süre önce Kürt milletvekillerinin meclisten yaka paça gözaltına alındığı dahası HDP’nin Eş Genel Başkanları’nın dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmasına yol verildiği bir meclisten bahsettiğimiz unutulmamalıdır.

Burjuva muhalefetin hüsranı!

14 Mayıs seçimlerine dair söylenebilecek ilk söz hakim sınıfların her zamanki gibi seçim-sandık üzerinden “demokrasi” propagandası yapmalarıdır. İktidarıyla muhalefetiyle bilinen ezberler yeniden tekrarlanmış durumdadır. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasının iktidarın faşist karakterini gizlemeye hizmet ettiği de açıktır.

Normal koşullarda “çoktan atı alıp Üsküdar’ı geçenlerin”, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan az sayıda farka itiraz etmemeleri ve buradan doğru bir zorlamaya girmemeleri, anlık değil daha uzun vadeli düşündükleri anlamına gelmektedir.

Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması/bıraktırılması tamamen rejimin faşist niteliğini makyajlama amaçlı kullanılmaktadır. Nitekim R.T.Erdoğan’ın “ikinci tura çıkan bir insan nasıl diktatör olabilir?” açıklamasından başlayarak rejimin sözcülerinin ifadeleri bu amaca hizmet etmektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bilinçli bir taktik politika olarak ikinci tura bırakıldığı, iktidarın ikinci turda daha ezici bir fark elde ederek kendi faşist uygulamaları için kitle desteği sağlamayı hedeflediği açıktır.

Öte yandan seçimlerin burjuva muhalefetin ana gövdesini oluşturan Kemalist faşist CHP için tam bir hüsran olduğunu ifade etmek gerekir. Bunda seçim öncesinde estirilen “kesin kazanacağız” havası belirleyici olmuştur. CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nı oluşturan diğer partilerin, kitle desteklerinin çok üzerinde milletvekilini meclise taşımaları onlar açısından bir başarı olarak ifade edilse bile seçimler öncesinde estirilen R.T.Erdoğan’ın “ilk turda kaybedeceği” propagandasının ters teptiği görülmektedir.

Kapitalist emperyalist sistemin yaşadığı ekonomik krizin, Türk hakim sınıflarının iktidarda bulunan kliği aracılığıyla uyguladığı ve elbette kendi klik ve sınıfsal çıkarlarını önceleyen ekonomi politikasıyla daha da derinleştirdiği koşullarda; geniş halk kitlelerinin yoksulluğunun daha da artması, yüksek enflasyonla birlikte halkın alım gücünün daha da düşmesi ve son olarak milyonlarca kişiyi etkileyen depremin yarattığı yıkımın etkileri vb. nedeniyle burjuva muhalefet, seçimlerde büyük bir başarı elde edeceğini umuyor ve bunu propaganda ediyordu.

Ne var ki burjuva muhalefetin evdeki hesabı çarşıya uymadı. Açıklanan resmi seçim sonuçları itibariyle iktidar ve muhalefet arasında çok büyük bir fark olmamasına ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalmış olmasına rağmen burjuva muhalefet kendi eliyle yarattığı bu havanın etkisinde kalmış görünmektedir. Seçimler sonrasında yapılan, “bu halktan adam olmaz”dan, orta sınıfın yokluğu ve lümpen proletaryanın hakimiyetine kadar bir dizi bilinen ezberler ve “değerlendirme”ler havada uçuşmaktadır.

Burjuva muhalefetin iktidardaki hakim sınıf kliği karşısında işçi sınıfı ve geniş halk kitlelerinin çalışma ve yaşam koşullarına kayda değer hiçbir çözüm önerisi sunmadığı koşullarda iktidardaki hakim sınıf kliğine yedeklenen kitlelerin son derece pragmatist davrandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İktidar arkasında yedeklenen azımsanmayacak sayıda kitle, içinde bulunduğu durumun daha da kötüye gitmesi kaygısıyla hareket etmiş durumdadır.

İktidarın oy kaybetmesine rağmen burjuva muhalefetin kitleler nezdinde bir alternatif olarak görülmemesi bununla ilgilidir. Ne var ki cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalmasına rağmen burjuva muhalefet aynı hatayı tekrarlamaya devam etmekte, AKP-MHP iktidarıyla ırkçı ve milliyetçilikte yarışmaya devam etmektedir. Bu söylemlerin kendisine bir kazanım olarak dönmeyeceği, burjuva siyaset pazarında aslı varken sahtesinin bir karşılığının olmayacağı açıktır.

Burada asıl önemli olan kendisini sol ve hatta devrimci olarak propaganda eden kimi çevrelerin “faşizmi yenme iddiası”yla hakim sınıfların burjuva muhalefetin arkasında yedeklenmiş olmalarının bu saflarda yaratmış olduğu yenilgili ruh halidir.

Faşizmle mücadele için sandığı ve seçimleri tek mücadele yolu olarak gören, kitlelere tek kurtuluş yolu olarak parlamentarizmi gösteren bu çevrelerin yaşamış olduğu durum, seçime ve parlamentoya yükledikleri anlamla doğru orantılıdır.

Oysa ki seçim ve özelikle de cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, özellikle halk saflarındaki ilerici parti ve örgütler için öngörülemez değildi. Nitekim seçimlerden neredeyse bir ay önce “14 Mayıs seçimi önemlidir ancak her şey değildir!” ifadelerini kullanarak “seçimle gitmeyecekler!” vurgusu yapmış ve Türkiye gibi ülkelerde seçimlere yönelik yaratılan bu sahte başarı hikayesinin tehlikesine işaret etmiştik. (ÖG, 12 Nisan 2023) Türkiye gibi seçimlerin burjuva anlamda dahi eşit koşullarda yapılmadığı, kitlelere yönelik her türden faşist baskı, terörün tırmandırıldığı, dahası burjuvazinin kendi klikleri arasındaki iktidar mücadelesinde dahi her türden manipülasyonun, tehdit ve şantajın kullanıldığı koşullarda, faşizmin seçimle yenilgiye uğratılacağını ve yıkılacağını sanmak doğru değildir. Doğru olmadığı gibi bunu kitlelere propaganda ederek kurtuluşun yolu olduğunu savunmak büyük bir politik hatadır.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir burjuva kliğin adayının arkasında yedeklenmeme siyasetinin isabetli olduğu, seçimlerin ikinci tura kalmasıyla daha bir netleşmiş durumdadır. Özellikle faşizmi geriletmek adı altında hakim sınıfların muhalif kliğinin adayının desteklenmesi yaklaşımın kendi içinde düzenin restorasyonuna hizmet edeceği, ikinci tur için burjuva muhalefetin adayı adına yapılan açıklamalardan da görülebilir.

Burjuva muhalefet ikinci tur seçimlerini bir “vatan müdafaası” ve “devletin kurtarılması” olarak propaganda etmektedir. Ne vatan ne de devlet işçi sınıfı ve halkın değildir. Burjuvazinin vatan dediği kendi pazarı üzerinde hakim olmak, işçi ve emekçileri sömürmek, devlet dediği de bu sömürü düzenini sürdürmek için kullandığı baskı aygıtından başka bir şey değildir. Burjuva muhalefet ikinci turda seçimleri kazanmak adına, ırkçı ve faşist söylemlere, mülteci düşmanı açıklamalara ağırlık vermiş durumdadır. Bu söylemin geniş halk kitlelerinde ırkçılığı ve şovenizmi besleyeceği, mülteci düşmanlığını meşrulaştıracağı açıktır.

Dahası bu söylemin iktidardaki faşist klik karşısında kazanma şansı yoktur.

Yeni mücadele günlerine hazırlanma!

14 Mayıs seçimlerinde halk saflarında olan parti ve örgütlerin kendi bağımsız tutumlarında ısrar etmeyerek hakim sınıf klikleri arasındaki iktidar mücadelesinde, burjuva muhalefetin adayının arkasında yedeklenmesi politikasının taktik bir hata olduğu görülmüş durumdadır. Bu taktik hata öngörülemez değildi. Nitekim “EÖİ’nın ve esas olarak da HDP’nin açıklamış olduğu “aday çıkarmama” kararı elbette düzen siyaseti içinde mücadele eden ve ‘iktidarı hedefleyen’ bir parti açısından düşünüldüğünde siyaseten doğru değildir. Aday çıkarmama tavrı düzen içi siyaset açısından kendi içinde bir iddiasızlık anlamına da gelmektedir.” (ÖG. 29 Mart) ve “Seçim süreciyle birlikte halk saflarında yer alan ilerici, devrimci ve yurtsever güçlerin oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın aday göstermeyerek, üstü kapalı bir biçimde burjuva muhalefetin adayı K.Kılıçdaroğlu’nu işaret etmesi doğru bir politika olmadığı gibi…” (Seçimle Gitmeyecekler, ÖG, 12 Nisan) değerlendirmelerle bu tehlikeye işaret etmiştik.

Bu taktik hataya rağmen Yeşil Sol Parti’nin oy kaybını “ağır bir yenilgi” olarak değerlendirmek de doğru değildir. Yeşil Sol Parti’nin kapatılma tehdidi altındaki HDP’nin yerine seçimlere girmesi, bu parti üzerindeki faşizmin ağır baskısı, gözaltı, tutuklama saldırıları, ittifak içinde yaşanan liste tartışmaları ve ayrı listeyle seçimlere girilmesi vb. oy kaybında etkilidir.

Halk kitlelerine seçmen olarak bakmamak, halkın özne olduğunu, ancak ve ancak kendi sınıf çıkarları için örgütlendiğinde bir güç olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir. Seçimler bu mücadelenin sadece ve sadece bir parçası olmakla birlikte asla belirleyeni değildir. Bu gerçeği unutan her bilinç, hakim sınıfların seçim sonuçlarından hüsrana uğrayacaktır. Seçimlerle esaslı bir değişim olmayacağını ve “düzenin değişmeyeceği” bilinmektedir.

Bu bilincin kuvveden fiile çıkmasının yolu ise her yöntem ve aracı kullanarak birleşik devrimci mücadeleyi örgütlemekten geçmektedir.

Yoğun seçim gündemi içerisinde aynı zamanda komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin 50. yıldönümünde birçok yerde İbrahim yoldaş anıldı. Seçim sandık gündemi içerisinde sürecin yoğunluğuna karşın önceki yıllara oranla daha yaygın bir şekilde ve dinamik, etkin bir çalışmayla Kaypakkaya yoldaşı gündemleştirmemiz önemli bir adım olmuştur.

Açık ki, sandık-seçim ve karamsarlık ikliminde Kaypakkaya gerçek kurtuluşun yolunu da gösteriyordu. Ölümsüzlüğünün 50. yılında bir kez daha bu kasketli genç komünist önder, yürümemiz gereken yolu gösteriyor, yapmamız gerekenleri öğretmeye devam ediyor: “Unutma, ’73 18 Mayıs’ını Hatırla!”

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu