Makaleler

Zürriyeti* hırsız-katil olanlara son sözü ezilenler söyleyecek!

Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın diploma krizi kafaları karıştırmaya devam ediyor; diplomasının iki yıllık mı, dört yıllık mı olduğu belli olmayan Erdoğan’ın mezun olduğunu ifade ettiği okul ve bölüm de şaibe taşıyor. “Üniversite mezunu değil” tartışmaları üzerine Marmara Üniversitesi tarafından yayımlanan diplomasında İşletme Bölümü yazarken Erdoğan daha önce İktisat bölümünden mezun olduğunu deklare etmişti. Ayrıca 1981 yılına ait olan diplomada var olan dekan imzası ise 1982’de dekan olarak göreve başlayan Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel’e ait.

Burada dikkat çekmek istediğimiz meselenin Erdoğan’ın öğrenim durumu değildir. İnsanların, öğrenim durumları ile değerlendirilmesi, aşağılanması ya da övülmesi burjuva topluma ait bir tarzdır. Bizim meselemiz; “magazinsel”miş gibi görünen bu bilgilerin, Erdoğan’ın “hırsız-dolandırıcı” olduğu gerçeğini 17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’nun ardından tekrar gözler önüne sermesi. Bu kadar şaibeli bir öğrenim hayatına rağmen Erdoğan, gittiği ülkelerden fahri doktora unvanı almaya devam ediyor. Bunlardan sonuncusu ise geçtiğimiz günlerde ziyarette bulunduğu Uganda’daki Makarere Üniversitesi tarafından verildi. Uganda’ya gerçekleştirdiği ziyarette, oldukça dostane ilişkiler geliştirdiği “mevkidaşı” Yoweri Museveni ile “hırsız-dolandırıcı” özellikleri itibariyle gösterdikleri benzerlik ise dikkat çekici. Ülkeyi “batının kontrol altından kurtarmaya çalışan” Museveni’nin Britanya’dan aldığı paralarla 30 milyon dolarlık bir uçak aldığı ortaya çıkarken Uganda halkı ise açlıkla boğuşuyor. Yaşadığımız topraklarda da ayakkabı kutularından çıkan paralar ve milyon dolarlık (Kaç)Ak Sarayları’ndaki ihtişam ile halkın açlığa mahkum edilmesi iki cumhurbaşkanının dostane ilişkilerini açıklıyor. Nitekim Erdoğan’ın ziyareti sırasında kullandığı Uganda’ya ait olan “Eti çiğneyebilen dişler, birlikte olan dişlerdir” sözü, ezilenlerin daha fazla kanını dökmek, açlığa ve sefalete mahkum etmek için bir araya geldiklerini de göstermektedir.

Diğer yandan İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşma ise çok yakın! Erdoğan’ın “One Minute” çıkışı ve Mavi Marmara olayının ardından gerilen ilişkilerin toparlanması için yapılan görüşmeler sürerken bu görüşmelerin sebebi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da açıkça belirttiği gibidir: “Normalleşme her iki ülkenin uzun ve ortak bölgesel çıkarlar listesinde yer alan konularda ilerleme kaydetmesine yardımcı olacaktır.” (Anadolu Ajansı, 31 Mayıs 2016) Hakim sınıflar Ortadoğu’ya dair müdahalelerini daha organizeli bir şekilde gerçekleştirmek için aralarındaki sıkıntıları çözüp ortaklaşmayı seçiyorlar. Emperyalist-kapitalist ülkelerin bölgeyi paylaşımı noktasında araç olarak kullandığı ülkeler –ki TC buna en iyi örneklerden biridir- aralarındaki sorunları çözerek bölgeye müdahalenin kolaylaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. Söz konusu ezilenlere eziyet, zulüm ve katliam olduğunda olmayan omurgalarını daha ortaya koyan hakim sınıflar ve onların temsilcileri, çıkarları doğrultusunda dönemsel olarak işbirliğine gitmeyi her zamanki gibi kendilerine görev biliyorlar.

 

Kriz derinleşirken ucuz işgücüne ihtiyaç artıyor!

Hakim sınıfların bu kadar saldırganlaşmasının bir sebebi de 2008 yılında başlayan ve giderek derinleşen küresel ekonomik kriz. Kriz haline bir hal-çare bulamayan sistem, her zamankinden fazla saldırganlaşarak kendini var etmeye çalışıyor. Politikalarını daha fazla ucuz iş gücüne yönlendiren emperyalist-kapitalist ülkeler, Ortadoğu’yu paylaşım savaşlarının yanı sıra bu savaştan dolayı bölgeden göç etmek zorunda kalan mültecileri ise tam da bahsettiğimiz şekilde ele alıyorlar. Hem bölgenin zenginliklerinden hem de göç etmek zorunda kalan insanların iş gücünden yararlanan egemenler, ayrıca işçi ve emekçilerin haklarını da gasp etmeye devam ediyorlar.

Bu krizin TC’deki yansıması da benzer şekilde oluyor. Suriye’den göç etmek zorunda kalan mülteciler ucuz iş gücü olarak kullanılırken devlet AKP eliyle işçi ve emekçilere karşı yeni yasalar devreye sokuyor; yetmiyor ucuz iş gücünü daha artırmak istiyor. Özel istihdam büroları, işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırı konseptinin en somut hali. 30 Mayıs günü TÜRGEV’in kuruluşunun 20. yıl etkinliğinde konuşan R. T. Erdoğan ucuz iş gücüne yönelik planlamalarını bir kez daha ortaya koydu. “Açık söylüyorum, zürriyetimizi arttıracağız, neslimizi çoğaltacağız diyorum. Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayışın içinde olamaz. Rabbim ne diyorsa, sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yolda gideceğiz” (Memurlar.net) diyen Erdoğan, tıpkı “en az 3 çocuk” açıklamaları gibi nüfus artışına verdiği önemi tekrardan ortaya koydu.

 

Akdağ-Erdoğan’dan kadınlara“nameler”…

Genç nüfusun artışı ile ucuz iş gücünün artışını eşdeğer olarak ele alan Erdoğan’ın bu sözleri kadın düşmanlığını gösterirken erkek egemen zihniyeti birebir yansıtmaktadır. Son süreçte kadınların yıllardır sürdürdükleri mücadele ile elde ettikleri haklarına yönelik saldırı politikalarını devreye sokan erkek devlet, Boşanma Komisyonu raporu ile sunduğu önerilerde bunu açıktan ilan etti. Diğer taraftan kadının kendi bedenine dair karar almasının dahi önüne geçmeye çalışan R. T. Erdoğan ve onun en büyük destekçilerinden Sağlık Bakanı Recep Akdağ, erkek egemen zihniyeti temsil etme noktasında başarıdan başarıya koşuyorlar! Akdağ, Erdoğan’ın bu sözlerine “hep destek- tam destek” ilkesiyle yaklaşmasının yanı sıra hızını alamamış olmalı ki “Kadının tabi yoldan doğum yapmasını engellemek insanlık suçudur, kötü hekimliktir” dedi ve ekledi: “Bundan birilerinin çıkarı var, sağlık bakanı olduğum sürece bu istismara izin vermeyeceğim.” Saldırı konseptinde kadın bedeni ve kimliğinin bu kadar hedef olmasının sebebi, kadınların dünden bugüne yükselttikleri mücadele ve bundan duyulan korku ile alakalıdır.

Sonuç olarak sistem yaşadığı krizi, ezilenler üzerinden çözmeye çalışıyor. Yeri geliyor açlıkla sınıyor, yeri geliyor kan döküyor, zulmediyor. Bir avuç cebi dolu zümreye karşılık milyarlar açlıkla, yoksullukla yüzyüze kalmaya devam ediyor.  Kriz ezilenler cephesinden karşılığını Avrupa’da gelişen işçi ayaklanmalarından Ortadoğu’da Rojava şahsındaki direnişe, T. Kürdistanı’nda Kürt halkının aylardır süren mücadelesine, işçi direnişlerine almaya devam ediyor. Açıktır ki, zürriyeti hırsız-katil olanlara son sözü ezilenler söyleyecek. (*Zürriyet: Soy, nesil)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu