GüncelMakaleler

SENTEZ | Saldırı, Ambargo, Kuşatma Altında Halkın Gündemi Direniş!

"Kürt halkı bulunduğu her alanda direnmeye ve savaşmaya devam ediyor."

Irak ordusu onlarca zırhlı araç, özel birlik, polis ve tel örgülerle Maxmur Mülteci Kampı’nı kuşatmaya almış durumda ve neredeyse “gözünün üstünde kaşın var” gibi bahanelerle kampa yönelik saldırılar düzenliyor. Doksanlı yıllarda TC devletinin T.Kürdistanı’nda yıktığı, yaktığı köylerden korucu ve ihanetçi olmayı reddederek Irak Kürdistanı’na geçen binlerce Kürdün kendi imkan ve olanakları ile kurduğu, hayat verdiği bir kamp, Maxmur Kampı.

Yaklaşık otuz senedir Kürdistan’ın bir parçasında mülteci statüsünde yaşam mücadelesi veren Kürt halkı, Kürt ulusal özgürlük hareketi öncülüğünde Maxmur’da komünler kurarak, kendi öz örgütlülüklerini oluşturarak çölde kendilerine ait bir yaşam inşa etmeyi başarmışlardı.

Maxmur Kampı yıllarca özellikle KDP’nin baskı ve ambargoları karşısında direnerek ayakta kalmayı başarmıştır. Hewler’de iki MİT üyesinin öldürülmesinden bu yana kamp üzerindeki baskılar giderek artırılmıştı. Şimdi de, Irak merkezi devleti tarafından kampın etrafı tel örgülerle çevrelenerek tümden tecrit edilmek isteniyor.

Maxmur Kampı’na yönelik bu saldırının TC devleti ile koordineli olduğunu vurgulamaya gerek yoktur sanırız. Kürt ulusal özgürlük hareketinin kuşatılarak imha edilmesi planı birçok yönüyle devreye sokulmuştur. Irak ordusu da Türk ordusu gibi gaddar ve katliamcı bir ordudur. Zaten saldırının ilk gününden itibaren gerçek mermilerle Maxmur halkının üzerine ateş açmakta bir çekince görmemişlerdir.

Elbette ki, bu saldırılar karşısında Kürt halkına düşen yine direnmek ve bulunduğu alanları savunmak olmuştur.

Kürtlerin kazanımlarına kapsamlı saldırı

Kürt halkına yapılan saldırıların diğer bir ayağını ise TC-KDP işbirliğinde Şengal ve Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen saldırılar oluşturuyor. 14 Mayıs seçimlerinden bir hafta önce KDP, Semelka Sınır Kapısı’nı kapatarak başta ticaret olmak üzere her türlü geçişi engellemiştir. Halen Semelka Sınır Kapısı kapalı durumdadır. Rojava’nın dışarıya açık olan ve tüm ticaretinin döndüğü kapı olarak Semelka, Rojava açısından oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Rojava’da doların, dokuz bin Suriye Lirasını bulması ile yaşam şartları oldukça zorlaşmıştı. Sınır kapısının kapanması ile birlikte fiyatlarda yüzde iki yüz-üç yüze varan artışlar oluştu. Özellikle Rojava’nın dışa bağlı olduğu kalemlerde bu oran daha da yükselmiş durumdadır. Rojava’da bir işçinin aylık geliri ortalama yüz dolar civarındaydı. Yaşanan fiyat artışları ile beraber Rojava halkının alım gücü tamamen düşmüş durumdadır.

TC devleti ve onun işbirlikçisi KDP, Kürt ulusal özgürlük hareketinin hakimiyeti altında bulunan tüm yerleri her yönden kuşatmaya almak istemektedir. Gare ve Heftanin’de gerillanın destansı direnişi karşısında istedikleri başarıyı bir türlü elde edemediler. Üç yıldır süren saldırılarda her türlü saldırı yalnızca direnişle değil eylemlerle karşılandı. Bütün bunlar yetmeyince savaşı diğer yöntemlerle kazanmaya çalışıyorlar. Uygulanan ambargo da savaşın ekonomik düzlemde sürdürülmesinden ibarettir. TC devleti neredeyse her gün Rojava’da veya Şengal’de bir noktaya hava saldırısı düzenlemektedir.

Kuzey Suriye Özerk Yönetimi’nin Suriye merkezi hükümeti ile son süreçte yaptığı görüşmeleri manüpile etmek ve Rojava’nın özerkliğinin tanınmasını engellemek için bir dizi provokasyonun da zeminini döşemeye çalışıyorlar. Suriye devletinin yıllar sonra Arap Birliği’ne kabulünü TC devleti açısından yenilgi olarak kabul etmek gerekiyor. TC devleti, ASTANA görüşmeleri veya Suriye’nin geleceği gibi konularda karşısında güçlenmiş, pazarlık gücü olan bir Suriye istememektedir.

Bu bağlamda, Kuzey Suriye Özerk Yönetimi ile yapılan görüşmelerden her iki tarafın da anlaşarak çıkmasının TC devletinin Suriye’deki varlığını daha da zorlaştıracağı ve pazarlık gücünü elinden alacağı öngörülüyor. Suriye ve Özerk Yönetim arasındaki görüşmelerde Arabistan, Mısır gibi bölgede etki sahibi devletlerin arabulucu pozisyonunda olmaları, İran ve BAE gibi ülkelerin de destekleyici pozisyon almaları bu durumu pekiştiriyor.

Tüm bu gelişmelerin ABD’nin bilgisi ve onayı dışında olmadığı açıktır. YNK üzerinden Bafıl Talabani ile birlikte ABD tarafından yönlendirildiği ve yine yapılan görüşme trafiğinin Bafıl Talabani tarafından kayıt altına alınarak efendilerine servis edildiğini bilmek gerekir. Zira YNK’nin Kürt ulusal özgürlük hareketine bu denli yakınlaşmasının sebepleri ortadadır. Mesele Rojava’da elde edilen ulusal kazanımların korunmasından çok YNK’nin bu işten ne kadar çıkarı olacağı meselesidir.

14 Mayıs seçim sonuçlarından hareketle önümüzdeki dönem TC devletinin askeri saldırılarını artıracağını kestirmek güç olmayacaktır. AKP-MHP faşist iktidarının sandıklardan avantajlı çıkması, mecliste çoğunluğunu koruması mevcut askeri konseptin de devam ettirileceği anlamına geliyor. Zaten İçişleri Bakanı S.Soylu’nun seçim sonrası yaptığı “Kuzey Suriye’de YPG/PKK ve ABD’yi yok edeceğiz” açıklaması bir nevi buna işaret etmektedir. Soylu’nun efendisi ABD’ye kafa tutmasını bir yana bırakırsak, Kürt halkına yönelik saldırılarda bir yönelimi ifade ediyor.

İran, prestijini kurtarmaya çalışıyor

Kürt halkına saldırıların İran ayağında da durum farklı değildir. İran, Irak devletine Irak Kürdistan bölgesindeki KOMELE gibi örgütlerin kamplarına müdahale edilmesi, kapatılması yönlü baskı uyguluyordu. Ayrıca buna yönelik adım atmadığı durumda İran Devrim Muhafızları’nın saldırılarını devam ettireceği tehdidinde bulunuyordu. İran’dan yapılan son açıklamayla birlikte Irak hükümetiyle anlaşmaya vardıkları görülüyor. Bu Kürt ulusal özgürlük hareketine yönelik İran’dan doğru da yeni bir saldırı ve katliam furyasının başlatılacağı anlamına geliyor.

İran, Mahsa Amini’yi katlettikten sonra “Jin, Jiyan, Azadi” şiarı ile ülkenin dört bir yanına yayılan ve bir türlü durduramadığı halk ayaklanmalarından -özellikle İran Kürdistanı’nda- KOMELE gibi örgütleri sorumlu tutuyor. Belli aralıklarla bu örgütlerin kamplarına dronlarla kamikaze saldırıları gerçekleştiriyordu. Şimdi bu anlaşmayla birlikte daha kapsamlı askeri harekatların kapısı aralanmış bulunuyor.

Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından kadınlar öncülüğü ile başlatılan ayaklanmalar baskı rejimine son vermek isteyen yüz binlerin sokağa dökülmesine sebep olmuştu. İşçi ve emekçilerden LGBTİ+lara, farklı inanç ve milletlerden öğrencilere kadar onlarca kesimi sokağa döken kıvılcım İran rejiminin otoritesini yalnızca içeride değil dışarıda da sarsmıştı. Bu haklı ayaklanmaları İran’a karşı bir tehdit olarak kullanmak isteyen Batı Avrupalı emperyalistler ve ABD istedikleri sonuca ulaşamadılar. Çünkü İran, Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtıldığı emperyalist çekişmelerde kartını Rusya ve Çin’den yana kullandı. Bununla birlikte İran içinde devrimci öncünün çıkmaması ve halk ayaklanmaları süresince yeni katliamlara imza atılması, sürecin kazanımlarla sonuçlanmaması gibi nedenlerle “içerideki tehlike” de bir biçimiyle azaldı. Ancak kaybedilen prestijin bedelini birilerine ödetmek ve eskisi kadar güçlü olmasa da hala yaygın biçimde devam eden ayaklanmaları bastırarak otoriteyi yeniden sağlamak için en bilindik düşmana, Kürt ulusal özgürlük hareketine yönelmek durumunda. Kürtler elbette ki, aleni seçilmiş bir kurban niteliği taşımıyorlar. Ortadoğu’da Kürt ulusal özgürlük hareketinin kazanımları, Rojava’da kadın devrimine öncülük etmesi, bölgedeki devrimci potansiyelidir esas neden.

Tüm bu süreçte Kürt halkı bulunduğu her alanda direnmeye ve savaşmaya devam ediyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu