GüncelMakaleler

PUSULA | Devrim Perspektifiyle Örgütlenerek Örgütlenmek

"“Örgütlenmeden örgütleyemezsiniz.” Somut talepler doğrultusunda kitlelere yönelik planlı, sistemli bir çalışma yürütmeden yeni taze kuvvetlere ulaşamazsınız. Başarı ve başarısızlıklardan öğrenmeyi ve çıkarılan bu tecrübeler ışığında yol almayı bir tarz haline getiremezsiniz"

Pratik süreçleri sorgulayarak dersler çıkarmak, yalnız devrimcilerin ve komünistlerin işi değildir. Sınıf düşmanlarımız da bu süreçlerde öğreniyor.

Ve sahip oldukları geniş olanaklardan hareketle, demokrasi ve özgürlük güçlerine karşı kapsamlı bir şekilde hızlıca harekete geçebiliyorlar. Özellikle devrim ve sosyalizm mücadelesinin gerilediği, siyasal gericiliğin, ırkçılığın görece kitleleri etkilediği dönemlerde başta devlet terörü olmak üzere tüm saldırı aygıtları hızlıca devreye sokulur. TC tarihi devrimcilere, komünistlere karşı böylesi karanlık sayfalarla doludur.

Bu anlayış çerçevesinde kimi zaman dinci gericilik silahına sarılarak, ilerici ve devrimci güçler katledilmiştir. Sünni İslam dışındaki inanç gruplarına mensup halkımıza dair ölüm fetvaları verilmiştir. Maddi değerlerine el konularak yerinden yurdundan edilmiştir. Bugün de faşist iktidarın başında olan kişinin “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme söylemi tam da bu anlayışın ürünüdür. Bu söylemle şekillenen iktidarlar ve bu iktidarların etkilemiş olduğu kitleler, kendisinden olmayan herkese karşı “kindar”dır. Bu kindarlık, kimi zaman başka dinlere, inanç gruplarına karşı kimi zaman ise aynı inançtan tarikatlar-cemaatler arasında sürmekte.

AKP iktidarının kimi tarikatlarla eğitim alanında yapmış olduğu protokoller de “kindar” bir gençlik yaratma hedeflidir. Mevcut faşist iktidarın esas amacı tüm bu karşı devrimci politikaları kitle desteğiyle hayata geçirmektir. Onun için toplumsal yaşamın her alanında dinci gericilik silahı devrededir. Eğitim alanında cemaatler-tarikatlar, dinci vakıflar genç beyinlerde, faşizmin kitle desteğini güçlendirmenin birer merkezleridir. Ve sistem, bu karşı devrimci kurumlara halktan toplanan vergilerle her türlü desteği sunmaktadır.

Keza sistemin, genel olarak yaratmış olduğu baskı ve sömürü politikaları da benzer bir işlev görmekte. Bugün sürdürülen sömürü ve soygun politikalardan dolayı yoksullaştırılan milyonlar, yardımlara muhtaç hale getirilmiştir. Dolayısıyla “Allah’a ibadet” ile iktidara itaat anlayışı hem birleştirilmiş hem de milyonlar tarafından içselleştirilmiştir. Muhalif ve alternatif güçlerin faşist iktidar tarafından çok kolayca “hain”, “terörist” ilan edilmesi, dünyada esen gericilik dalgası ve faşist iktidarın sağlamış olduğu kitle desteğinin birleşmesi sonucudur. Geçici de olsa sağlanan bu psikolojik üstünlük, ezilenlerin haklı ve meşru mücadelesini “terörizm” olarak suçlama haydutluğuna zemin yaratarak azımsanmayacak kitle desteğinin alınmasını sağlamaktadır.

Hiç kuşkusuz, bu objektif tablo, faşist terörün daha da pervasız uygulanmasına yol açmaktadır. Haksızlığa, zulme uğrayanların en insani en barışçıl istemleri devlet terörüyle yüzleşmektedir. Demokratik hak ve özgürlük mücadelesinin şiddetle bastırılmaya çalışıldığı bir ülkede, hiç kimse gerçek manada bir demokrasiden, hak ve hukuktan söz edemez. Tüm bunların olmadığı ve devlet terörünün ezilenlerin mücadelesi karşısında bir duvar gibi örüldüğü koşullarda, daha kitlesel daha radikal bir mücadeleye ihtiyaç vardır.

Çünkü bu duvarda gedikler açılmadıkça en duyarlı kitlelerde, örgütlü güçlerde dahi bir umutsuzluk doğar. Ve bu süreç uzadıkça kitlelerden kopma daha da derinleşir, en yakın güçleri harekete geçirmek giderek zorlaşır. Egemenler böylesi süreçleri kalıcı kılmak için zor aygıtlarına dayalı karşı devrimci politikalarını sistemli bir tarzda uygulamaya devam eder. Mevcut faşist iktidarın uzunca bir dönemdir yaptığı, yapmaya çalıştığı tam da budur.

Tabi ki, tüm bu yaşananlar ne bir “kaderdir” ne de sınıf savaşımı mantığına aykırıdır. Devrimci ve komünist hareketin bu çözülmeyi durdurarak yeniden ezilenler içinde bir çekim merkezi haline gelmesi için kitlelerin somut talepleri doğrultusunda daha derli toplu bir pratik sergilemesi gerekir. Tarihi tecrübeler bize şunu söylüyor:

“Örgütlenmeden örgütleyemezsiniz.” Somut talepler doğrultusunda kitlelere yönelik planlı, sistemli bir çalışma yürütmeden yeni taze kuvvetlere ulaşamazsınız. Başarı ve başarısızlıklardan öğrenmeyi ve çıkarılan bu tecrübeler ışığında yol almayı bir tarz haline getiremezsiniz. Yine devrimci çalışmada bütünsel bir tutum, sorgulamayı, hatalara karşı özeleştirel bir yaklaşımı gerekli ve zorunlu kılar. Bu durumu, çalışmalarımızın her aşamasında diyalektik materyalist yöntemi doğru bir tarzda kullanmak olarak da tarif edebiliriz.

 Ezilenlerle birlikte düşünmek ve yürümek

Bunun pratik anlamını genel manada şöyle izaha edebiliriz; Kitlelerin sorunlarının çözümü için kitlelerle tartışmak, kitlelere hazır reçetelerle gitmek yerine onlarla birlikte sorunların çözümüne dair projeler üretmek. Dayatan değil, dinleyen, anlamaya çalışan ve mücadele eksenli ortak noktalar üzerinde birleşmeyi hedeflemek. Eğer esas amacımız, her haklı direnişi daha ileriye taşımak ve ezilenlerin giderek biriken öfkelerini birleşik bir tarzda örgütlemek ise bunu ancak onlarla birlikte düşünmekle, tartışmakla, geri duruşlara karşı yapıcı eleştiriler yapmakla mümkün olabileceği gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Ve tüm bu çabalar somut sorunlar üzerinde ilkeli ve istikrarlı bir mücadele çizgisiyle ancak somut sonuçlar üretebilir.

Bu bakış açısına uygun olarak güncel bağlamda şu somut görevlerin hangi perspektifle yürütülmesi gerektiğine dair şu ana noktalara dikkat çekebiliriz.

Emperyalist müdahale ve savaşlarla iktisadi anlamda yaratılan yıkımlar, göç yollarına düşürülen milyonlara karşı geliştirilen ırkçı milliyetçiliğe-yabancı düşmanlığı politikalarına karşı ortak mücadeleyi ve dayanışmayı dahada büyütmeliyiz. Göçmen ve yerli halkların dikkatini emek sermaye çelişkisine ve anti-emperyalist mücadeleye yöneltmeliyiz.

Bu ırkçı ve saldırgan politikalar hem bağımlı ülkelerde hem de emperyalist merkezlerde artmakta. Faşist TC’nin Kürt düşmanlığı, Ermeni düşmanlığı, güncel bağlamda sokaklarda giderek artan yabancı düşmanlığı, Sünni İslam dışındaki din ve inanç gruplarına düşmanlığı, genel manada var olan bu karşı devrimci politikalardan bağımsız değildir. Dolayısıyla faşist iktidarla hesaplaşmayı da anti-emperyalist mücadeleden bağımsız olarak ele alamayız.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu