GüncelMakaleler

ANALİZ | İsrail ve TC Devleti Saldırıyor, Filistin ve Rojava Ayakta!

"TC'nin ikiyüzlü politikasının ipliğini pazara çıkarmak daha önemli bir hale gelmiştir. Rojava'da halkın üzerine bomba yağdıranlar Filistin halkına çare olamazlar. Nitekim İsrail ile ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerini askıya almayı göze alamayacak durumdadırlar"

Tüm dünyada ve özelde Ortadoğu coğrafyasında emperyalistler arası çelişkiler daha fazla belirgin hale geliyor. ABD ve AB emperyalistleri karşısında Çin-Rusya emperyalistleri arasındaki çelişkiler derinleşiyor. Bu çelişkiler, ekonomik olarak farklı hamlelerle, kimi yerlerde de vekalet savaşları olarak ortaya çıkmaktadır.

Giderek daha fazla Güney Asya, Afrika, Kafkaslar, Latin Amerika ve Ortadoğu’da yani dünyanın kırlarında çatışmalara ve haksız savaşlara dönüşüyor. Çin emperyalizmi, dünya pazarını ele geçirilmesinde daha fazla inisiyatif alan bir yerde duruyor. Çin’in dünya pazarına hakimiyeti genişledikçe, NATO eksenli emperyalist blok, bu durumdan daha fazla kaygılanmakta, NATO üyesi devletleri konumlanmaya zorlamaktadır. Rusya, NATO tarafından kuşatılma stratejisini Ukrayna’ya işgal saldırıları başlatarak kırmak istedi. Bahsi geçen savaş, belli bir süre daha devam edecektir.

Rusya-Çin emperyalist bloğu içinde Çin’in giderek daha fazla güçlendiğini söylemek gerekir. Rusya’nın askeri ve ekonomik olarak da zayıflaması, Çin’in daha fazla rol üstlenmesini beraberinde getiriyor. Geliştirmiş olduğu hamlelerde Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Afrika’da ekonomik antlaşmalar yaparak siyasi olarak da NATO’nun hakimiyetini zayıflatarak kendisini güçlendirme adımlarına hız kesmeden devam ediyor.

Rusya da özellikle Ukrayna savaşındaki sıkışmışlığına rağmen hamle geliştirebilen bir yerde duruyor. Bu da doğal olarak emperyalistler arası rekabeti kızıştırıyor. Bu anlamıyla emperyalizmin savaş demek olduğunu ve emperyalistler arası rekabetin ileride daha büyük savaşların habercisi olarak okumanın doğru olduğunu bilmek gerekir. Küçük savaşlar giderek daha fazla emperyalist savaşın zeminini döşüyor. Ezilen halklar cephesinden ise halklara mazur gördükleri daha fazla açlık, yoksullaşma, ölüm, göç ve mültecileşme oluyor.

Emperyalistlerin tüm dünya halklarına verdikleri tek şey, ekonomik krizler ve savaşlardır. Bu durum ezilen halkları daha da birleştiren bir yerde durmaktadır. Savaşlar ya devrime yol açar ya da devrim savaşları durdurur. Emperyalizmin doğasında savaş vardır. Bu savaşları durduracak olan ise halkların ayaklanmaları, devrimlerdir. Devrimlerin kendi içinde koşulları gelişmeye başlıyor yani dünyada ciddi düzeyde yükselen bir devrimci durum var, daha kitlesel karşı çıkışlar ve halk hareketleri vardır.

 

Ancak temel sorun öznedir, özcesi komünist partilerdir

Son süreçte Ortadoğu coğrafyasında gerçekleştirilen iki eylem, bölgede ezilenlerin lehine dengeleri değiştirdi. İlki HPG’ye bağlı Ölümsüzler Taburu’nun Ankara’da gerçekleştirdiği feda eylemidir. Faşist devletin beyninde gerçekleştirilen bu eylem, devleti büyük oranda sarstı.

Diğeri ise Filistin direniş güçlerinin İsrail’e yönelik 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’dur. İki eylem arasında parallellikler olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardan biri, iki eylemin de bölgedeki en gerici, hegomanyacı devletlerin en korunaklı bölgelerinde, onlardan daha “zayıf” güçler tarafından gerçekleştirilmesi ve eylemlerle bu gerici faşist devletlerin tüm güvenlik stratejilerini alt üst ederek dumura uğratmasıdır.

Ortadoğu’da işbirlikçi gerici devletlerin başında İsrail ve TC devleti geliyor. Bunların yanısıra Arabistan ve İran devletleri de öne çıkıyor.

İsrail’de Mossad, dünyada sayılı istihbarat örgütleri arasındadır. Havadan paramotorlarla ve karadan başlatılan eylemler, aynı zamanda füzelerle İsrail savunma sistemini ciddi oranda sarstı. Her iki gerici faşist devlet de bu eylemlerin ardından Filistin ve Rojava halklarına yönelik kapsamlı saldırılara başladı. Bu eylemler hazmedilemedi; Rojava ve Filistin’e yönelik katliamlar yapıldı. Bu katliamlar ve saldırılar son sınır değil elbette. Devletlerin sınıfsal niteliği gereği ve faşist özelliklerinden dolayı halklara yönelik saldırılar gerçekleşti ve devam edecektir.

 

Rojava halkı, saldırılara karşı ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için ayakta!

Rojava’ya yönelik saldırı tehditlerinin ardından Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm alt yapı, üst yapı ve enerji tesislerini ile hastaneleri, buğday silolarını, okulları, petrol/gaz istasyonlarını ve barajları hedef alan faşist TC devleti Rojava halkına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Daha önce İstanbul Taksim’de yaşanan patlamayı bahane ederek Rojava’ya yönelik karadan bir saldırı için yeşil ışık alamayan işgalci TC devleti, hava saldırılarıyla halka ve askeri güçlere yönelik kapsamlı bir saldırı başlatmıştı.

Yine Ankara’da yapılan feda eylemle sarsılan TC devleti, bildik gerekçelerle Rojava’ya, Medya Savunma Alanları’na ve Maxmur’a yönelik saldırı başlattı.  4-11 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen saldırı sonucunda 47 Rojavalı ölümsüzleşti.

Çoğunluğu QSD savaşçıları ve Asayiş güçleri üyesi olan 59’dan fazla kişi de yaralandı.

Özellikle altyapı ve enerji kaynaklarına yönelik gerçekleştirilen saldırılarda halkın su ve elektrik ihtiyacını karşıladığı tesisler vuruldu. Halkın büyük bölümü susuz ve elektriksiz kaldı. Toplamda bu saldırılarda Özerk Yönetim, 1 milyon doları aşan bir zararın oluştuğunu ifade etti.

Saldırılar son günlerde ilk günlere nazaran şiddeti azalmış olsa da devam etmektedir. Faşist TC devleti bu saldırıları süreklileştirerek aslında bölgeyi istikrarsızlaştırmak istemekte, özellikle hem altyapıya hem de enerji kaynaklarına yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla halkı en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakarak, yoksullaştırarak devrime karşı güvensizlik yaratmak istemektedir. Ancak Rojava’nın çeşitli uluslardan ve azınlık milliyetlerden halkı, hem faşist TC devletinin saldırgan politikalarını teşhir etmek hem de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talebiyle başlatmış olduğu hamleyi her gün sokakları doldurarak bu saldırılara cevap vermektedir.

 

Egemenler bir tarafta, ezilenler diğer tarafta, Filistin direnişi!

Özellikle Filistin’in öz güçlerinin direnişi, halkın ve egemenlerin saflarını açıkça ortaya koyması bakımından ayırdedici bir yerde durmuştur. Filistin’in ulusal güçlerinin başlattıkları saldırı eylemleri karşısında ABD-AB bloğu, İsrail devletini açıktan savunurken Arap uşak devletlerinin çaresizlikleri, kınama vb. ile yetinmeleri ve her gün Filistin halkının katliamlarını seyretmeleri, İsrail’i kınamalarının ne denli sahte olduğunu göstermektedir.

Kahire’de yaptıkları “sorunu çözme” toplantısının halkın gözünü boyamaktan başka bir misyonu yoktu. Bu toplantının fiyasko ile sonuçlandığını görmek gerekir. Zira İsrail’e destek mahiyetinde emperyalist kutuplar, bölgeye silah taşımakla cevap verdiler. İran’ın savaşa olası dahili karşısında cevap olacak ve bölgesel çapta emperyalist kutupların dahil olduğu bir savaşın fitili ateşlenmiş olacaktı. Ancak İsrail durmayacaktır. Gazze’nin kuzey kesimini insansızlaştırmakta kararlı görünmektedir.

Filistin’in ulusal güçlerini daha fazla zayıflatmak için yüzbinlerce insanı yerinden etme niyetindir. Emperyalistlerin bu politikasına ses çıkarmayan bölge devletleri karşısında, halkın içinde biriken öfkenin sokaklara taşınmasına tanık olundu. Ürdün halkı Filistin’e yürümek isterken Ürdün devletinin sınırları kapatması, Mısır istihbaratının yapılan eylemi önceden İsrail’e ihbar etmesi, bu devletlerin düştükleri ihanet bataklığının derinliğini ifade etmektedir.

Filistin sadece egemen ve halkın saflaşmasında bir netlik yaratmadı. Aynı zamanda devrimci ve küçük burjuva örgütler nezdinde de bir saflaşmanın oluştuğunu görmek gerekir. Ezilenlerin ayaklanması başladığında küçük burjuva örgütler kınamaya başlar. Ama her gün öldüklerinde de yine aynı küçük burjuva örgütler Filistin için ağlamaya hazır olurlar.

Bununla yetinilmez, İsrail ve ABD emperyalistlerinin propagandaları ile işgal ve ilhakın İsrail ile Hamas arasında geçtiği, Filistin halkının bundan zarar gördüğü, dolayısıyla Hamas’a destek vermemekten dem vurulur. İsrail’in Filistin’e yönelik 70 yıldır uyguladığı zulüm ile Hamas’ın gerici karakterinden kaynaklanan halka ve Filistin mücadelesine zarar verici pratikleri, (buna rağmen İsrail’in zulmüne karşı haklı bir zeminde durmaktadır) aynılaştırılmaktadır. Bu politika, İsrail’in ve dolayısıyla ABD’nin değirmenine su taşımaktadır.

Dayanışmanın temeli: Örgütle(n)me ve kitleselleşme

Anın temel ihtiyacı olarak halk kitlelerinin örgütlenmesi en belirgin bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Milyonlar, Filistin’in işgaline ve katliamlara karşı Ortadoğu’da ayağa kalktı. Yine dünyanın sessiz bir şekilde izlediği Rojava’ya dönük saldırılara karşı durmak için de Türkiye ezilen halkının örgütlenmesinin ne denli bir ihtiyaç olduğu derinden hissedilmektedir. Filistin halkının en temel ihtiyacı, devrimcilerin oraya gidip savaşması değildir, ki bunun da yapılabilmesi için anın en temel görevine sarılmamız elzemdir. Ortadoğu ezilen halkları kendi ihanetçi ve işbirlikçi egemen güçlerini yerlerinden etmedikleri, emperyalizmi bu bölgede zayıflatmadıkları sürece Filistin ve Rojava halklarına temelden bir faydaları olmayacaktır. Kitlelerin örgütlenmesi devrimci komünist partilerin öncü rollerini oynamaları ile mümkündür. Belli bir strateji ile kitlelerin öfkelerini maddi güce dönüştürmenin zamanıdır.

Ezilen halkların arayışları son süreçte daha fazla artmıştır. Filistin ve Rojava halkları başta olmak üzere tüm ezilen kesimlerin kurtuluşu şu veya bu emperyalist güçte olamaz. Onların kendi aralarındaki çelişkilerden halklar lehine fayda sağlamak için de komünist ve devrimcilerin kitleleri örgütlemesi gerekir. Aksi halde hangi emperyalist güç olursa olsun bir kurtuluşu değil, sömürenin el değiştirmesinden başka bir anlam taşımayacaktır.

TC’nin ikiyüzlü politikasının ipliğini pazara çıkarmak daha önemli bir hale gelmiştir. Rojava’da halkın üzerine bomba yağdıranlar Filistin halkına çare olamazlar. Nitekim İsrail ile ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerini askıya almayı göze alamayacak durumdadırlar. Bu riyakarlık aynı zamanda TC’nin “çaresizliğidir”, ki bu da sahtedir. “Çaresizdir” çünkü gözü önünde Filistin halkı bombalanmaktadır. Riyakardır çünkü Rojava halkını aynı saikle bombalamakta ve katletmektedir. Bu temelde karakteristik olarak İsrail, TC, İran, Suudi Arabistan aynı sınıfta, halka karşı, onların kazanımlarına karşı bölgedeki “görevlerini” yerine getirme çabasındadırlar.

Her pratiğimiz, her adımımız geleceği örgütlemektedir. Küçük ya da büyük, ne kadar kovamız varsa o kadar su taşıyabiliriz. Kitleselleştikçe kovamızın büyüyeceğini unutmamak gerekir. Geleceği örgütlemek için var gücümüzle kitlelerin devrimci arayışlarına yanıt olmalı, onları emperyalizme ve faşizme karşı örgütlemeye devam etmeliyiz. Bunu devrimci ve komünistler başaramadığında reformist, revizyonist veya gerici örgütlenmelerin halk üzerindeki etkileri giderek artacak, emperyalist dalaşta kırıma uğrayacaklardır. Birleşik mücadeleyi güçlendirdiğimiz bu günlerde sorumluluğumuzun ve misyonumuzun ne denli önemli ve temel teşkil ettiğini görebildiğimizde Filistin ve Rojava halkları ile olan dayanışmamızın bir anlam ifade ettiğini daha net kavrayacağız. Devrimciliğimiz düşman saldırdıkça güçlenecek kitle bağlarımız sarsılmaz bağlarla örülecektir. Yeter ki buna inanalım.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu