GüncelMakalelerYorum

YORUM | Yeni Baharlar Mücadeleyle Gelecek!

"İşçi sınıfı ve halk için gerçek kurtuluşun yolu, depremler nedeniyle bir kez daha deneyimlediğimiz üzere halkın kendisidir. Halkın kendi içinde dayanışması, direniş ve mücadele pratiği, geleceğini kazanması için tek doğru ve hedefe ulaşabilecek yoldur."

Dünya çapında ve coğrafyamızda sınıflar mücadelesi yeni bir sürecin öngünlerinde bulunuyor. Emperyalist kapitalist sistem, doğasına uygun olarak ekonomik kriz içindeyken, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal savaşıyla çelişkiler daha da keskinleşmiş durumda. Emperyalistler arası hegemonya mücadelesi, ABD-Avrupa Birliği ve Rusya, Çin emperyalistleri arasında Ukrayna özgülünde nükleer silah kullanımı tartışmaları da dahil olmak üzere giderek sertleşiyor. ABD, hakimiyetini tehdit eden Çin emperyalizmini çevrelemek için askeri yığınak yapıyor. Bu hedef doğrultusunda Filipinler’de yeni askeri üsler kuruyor.

Emperyalistler arası pazar mücadelesinin keskinleşmesi, dünyanın çeşitli bölgelerinde kriz dinamiklerini tetikliyor, fay hatlarını harekete geçiriyor. Yeni askeri çatışmalar, paylaşım savaşları bir kez daha işçi sınıfı ve ezilen dünya halklarına dayatılıyor.

Emperyalist kapitalist sistem krizini aşmak için yeni politikalar devreye sokuyor. Bu politikalar kapitalist merkezlerde, göstermelik de olsa burjuva hukukunu uygulamamayı getiriyor. Fransa’da burjuvazi, sınıfsal çıkarları için kendi yasalarını bile hiçe sayıyor. Ya da Filipinler’de olduğu gibi emperyalist kapitalizme karşı mücadele eden komünistler, doğrudan ABD emperyalizminin katkısıyla işkence edilip, vahşice katlediliyor.

Emperyalist sistemin derinleşen krizinin ve emperyalistler arası keskinleşen krizin merkezlerinden biri de Ortadoğu coğrafyasıdır. Ortadoğu’da yaşanan çatışma ve savaşlar, yeni bir sürece evriliyor. Bu süreç Ortadoğu’da bölge halklarına karşı emperyalizmin jandarması olarak konumlanan TC devletini de etkiliyor.

1 Mayıs 2023’ü bu koşullarda karşılıyoruz.

Emperyalist kapitalist sistem içinde kendilerince bir yeri olan Türk hakim sınıfları ve onların devleti de, bu sürece hazırlanıyor. TC, devleti kuruluşundan günümüze işçi sınıfı ve halk için sömürü, katliam, asimilasyon ile geçen yüzüncü yılını kutlamaya hazırlanırken, cumhuriyet tarihlerinin en büyük ekonomik krizlerinden birini işçi sınıfı ve halkımıza dayatmış durumdadır. R.T.Erdoğan ve “Saray Rejimi”; hırsızlığa, yolsuzluğa, yalana ve talana dayalı “çökme rejimi”yle işçi sınıfını ve halkımızı büyük bir yoksullukla başbaşa bırakmıştır.

Bu “felaket rejimi”ne bir de 6 Şubat’ta yaşanan ve TC devleti eliyle toplu bir katliama dönüşen depremler eklenmiş durumdadır. Yüzbinlerce insan, aktif fay hatları üzerinde kurulan yerleşim yerleri üzerinde uygulanan rant politikaları sonucunda katledilmiştir. TC devleti, enkaz altında kalan halka yardım edenleri engellemiş, aç ve açıkta kalan halka yiyecek ve çadır ulaştırmak yerine “çadır ticareti” yapmıştır. Halen milyonlarca insan en temel haklarından biri olan sağlıklı ve güvenli barınma imkanından yoksun durumdadır.

Yüzyıllık cumhuriyet rejimi, gelinen aşamada emekçi halkımıza, büyük bir yoksulluğun yanında, depremlerde de bizzat yaşayarak deneyimlediğimiz üzere katliamları reva görmeye devam ediyor. Faşizm, üzerinde yükseldiği sömürü ve yağmayı alabildiğine palazlandırılıyor. On binlerce insanın göz göre göre katledildiği depremler yeni bir rant fırsatı olarak değerlendirilirken, işçi sınıfı ve emekçi halkın çalışma ve yaşam koşulları “vahşi kapitalizm” dönemini andıran politikalarla sürdürülüyor. Milyonlarca insan yaşamını sürdürmek için adına “asgari ücret” denilen sefalet ücretine mahkum edilirken, işçi sınıfı iş cinayetlerinde katledilmeye devam ediyor. İşçi sınıfının ve emekçi halkın toplumsal gelirden aldığı pay giderek düşerken milyonlara yoksulluk ve hatta açlık dayatılıyor.

Yüzyıllık rejim, sömürü üzerinden yükselen ve varlık gerekçesi olan bu gerçeğin üzerini örtmek için faşist politikalarda ısrar ediyor. Faşizm, Türk hakim sınıflarının cumhuriyetlerinin kuruluşundan bu yana bir devlet şekli olarak hüküm sürmeye; şu ya da bu hükümetin işbaşına gelmesiyle devletin faşist niteliğinin değişmeyeceği gerçeği ise bir kez daha kendini kanıtlamaya devam ediyor.

Yüzyıllık rejim halen Kürt ulusunun, bir ulus olarak özgürce ayrılma hakkı da dahil olmak üzere en temel haklarını tanımamakta ısrar ediyor. Başta Kürt ulusu olmak üzere, TC devletine biat etmeyen herkes “Türk olmayan olarak” çeşitli yol ve yöntemlerle hedefe konuluyor. Suriyeli göçmenler başta olmak üzere mültecilere yönelik düşmanlık körükleniyor. Aleviler başta olmak üzere hakim inanç dışındaki ezilen tüm inançlara yönelik, baskı, yok sayma ve asimilasyon politikası sürdürülüyor. Irkçılık ve şovenizm, yüzyıllık “çökme rejimi”nin üzerini örtmenin kullanışlı bir politikası olarak destekleniyor.

TC rejiminin Kürt ulusuna düşmanlığı sınırları da aşıyor. Kürt ulusunun kazanımlarına yönelik “beka sorunu” olarak kodlanan tehdit algısı, sınır içinde her türden saldırıyla devam ederken, sınır dışında Rojava’ya yönelik saldırılarla hız kesmeden sürdürülürken, Irak Kürdistanı’nda Kürt gerillalarına yönelik kimyasal silah kullanımı da dahil olmak üzere haksız savaşın şiddeti artırılıyor.

Yüzyıllık rejim kadınlar üzerinde ataerkil baskıyı sürdürürken, kadınlara yönelik cinayetleri önlemek yerine teşvik etmeye devam ediyor. Kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı, devletin faşist karakterini konsolide etmenin aracı olarak kullanılıyor. Faşizm gelinen aşamada gençliğe geleceksizlik dışında bir alternatif sunamıyor. Yağma ve talana maruz bırakmadığı, tek bir karış “vatan toprağı” bırakmıyor. Doğa, kapitalist rant uğruna talan ediliyor.

Gelinen süreçte AKP-MHP iktidarının yönetimindeki TC faşizmi, içinde bulunduğu krizi aşmak, halk kitlelerinde rejime yönelik biriken öfke ve tepkinin olası bir yol kazasına yol açmasını engellemek için seçimi devreye sokmuş durumdadır. Halka kurtuluş olarak sandık gösterilmekte, “yeni baharlar” vaat edilmektedir. oysa seçimlerin ve parlamentonun bir çözüm ve dahası kurtuluş yolu olmadığı yüzyıllık TC tarihi fazlasıyla tanıktır.

İşçi sınıfı ve halk için gerçek kurtuluşun yolu, depremler nedeniyle bir kez daha deneyimlediğimiz üzere halkın kendisidir. Halkın kendi içinde dayanışması, direniş ve mücadele pratiği, geleceğini kazanması için tek doğru ve hedefe ulaşabilecek yoldur. Unutmamak gerekir ki işçi sınıfı ve emekçi halk daha iyi bir yaşam ve çalışma koşulları için kazandığı her hakkı mücadele ederek kazanmıştır. Burjuvazi hiçbir hakkı mücadele etmeden vermemiştir. Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu ve gerçek kurtuluşun ancak ve ancak işçi sınıfı önderliğinde devrimlerden geçtiği bir kez daha kendini kanıtlamaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu